+49 152 02819858

+90 542 350 66 01

umt.oz @ hotmail. com

Rechtsanwalt

für Türkisches Straafrecht

Ümit ÖZ

 

 

 

HUKUK SÖZLÜĞÜ 2024

 

Acenta

Ticari mümessil ticari vekil, satış memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak belirli bir bölge içinde daimi bir suretle ticari bir işletmeyi ilgilendiren akidlerde aracılık etmeyi veya bunları o işletme adına yapmayı mesle

Acir

Kiraya veren kimse

Aciz

Ödeme güçsüzlüğü.

Aciz vesikası

Alacaklı alacağının tamamını alamamışsa kalan miktar için kendisine verilen vesika (İİK 143)

Açık artırma

Bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi.

Ada

Çevresi yollarla sınırlandırılmış bulunan, çeşitli parselleri kapsayan arsa parçası.

Adâd

Adetler; sayılar

Adalet

Haklılık; hakka uygunluk

Adem-i ifâ

Yapmamak; yerine getirmemek; borcu ödememek

Adem-i iştirak

Katılmamak

Adem-i selahiyet

Yetkisizlik

Adem-i vüsuk

Gercek olmamak

Adi kira

Kiraya verenin, belli bir ücret karşılığında bir şeyin kullanılmasını kiracıya bıraktığı sözleşme.

Adi şirket

Iki veya daha çok kimsenin, ortak bir amaca ulaşmak için emeklerini ve mallarını birleştirmeyi kabul ettikleri sözleşme ile kurulan ortaklık.

adli

adaletle ilgili demektir. adalet teşkilatı bünyesinde anlamına da gelir.

Adlî kaza

Cezai, hukuki, ticari, nizalı, nizasız yargı

Adlî müzaharet

Adli yardım

Ahar

Başkası; üçüncü kişi; yabancı

Ahde vefa

Söze bağlılık, sözleşmeye bağlılık

Ahit

Söz verme

Ahkam

Hükümler

Ahkâmı huzuriyye

Hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri

Ahkâmı mahsusa

Özel hükümler

Ahkâmı müteferia

Ayrıntılı hükümler

Ahkâmı mütehalife

Aykırı değişik hükümler

Ahvâl

Durumlar; haller; vaziyetler

Ahval-i Şahsiye

Hakiki şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki hallerdir : Doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, tabii bir çocuğu tanıma, ölüm vakıaları gibi (MK35 ve; Nüfus K).

Ahz

Almak

Ahzukabz

Bir miktar meblağın elden tesellüm edilmesi veya o miktar meblağın kasa hesabına kaydı

Aile hukuku

Aile ilişkilerini düzeneleyen hukuk kurallarıdır.

Aile şirketi

Bir ailenin bireylerinden oluşan ortaklık.

Aile yurdu

Bir kimsenin, ailenin gereksiniminden büyük olmamak ve bizzat kendisinin veya ailesinin işletmesi ya da oturması koşuluyla, aile bireylerinin geçimi ve oturmasını sağlamak amacıyla ayırdığı taşınmaz ve ekleri.

Akamet

Neticesizlik, kısırlık, sonuç alınmama.

Akar

Taşınmaz mal; kiraya verilen ve gelir sağlayan şeyler

Akarâtı mevkufe

Vakfedilmiş, gelir getiren mallar

Akdetmek

Sözleşmek; kararlaştırmak; düzenlemek; bağlamak

Akd-i mebhusünanh

Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme

Akd-i mezbur

Sözü geçen akit, anlaşma, sözleşme

Akd-i muvazaa

Karşılıklı ödün verilerek yapılan akit, anlaşma, sözleşme

Akd-i sahih

Geçerli, doğru, kusursuz akit, anlaşma, sözleşme

Anagayrimenkul

Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın bütünü.

Anayapı

Kat mülkiyetine konu olan taşınmazın esas yapı kısmı.

Angaje

Sözle veya yazılı olarak bağlanan; bağımlı

Ani edim

Bir anda yapılan belli davranış ya da davranışlarla yerine getirilen edim

Anmuhakemetin

Muhakeme yaparak; yargılama yoluyla

Antrepo

Gümrüklere gelen ticari eşyanın konulduğu, korunduğu yer; ardiye; ambar

apostille

5 Ekim 1961 tarihli Lahey Sözleşmesi hükümleri uyarınca, kararda imzası olan hakimin, o yargı yerinde yetkili ve görevli olduğunu gösterir tasdik şerhi.

APPEL

İstinaf

Arazi mahlule

Mutasarrıfın mirasçı bırakmadan ölümü ile mahlûl olan arazi-i emiriyye

Arazi-i emiriyye

Beytülmâle ait olarak devlet tarafından kişilere dağıtılan yerler, topraklar; beylik arazi

Arâzi-i haraciyye

Haraca bağlı arazi;

Arâzi-i memlûke

Mülk; timar toprağı; mülkiyet yolu ile tasarruf olunan yerler

Arâzi-i metrûke

Halkın gereksinimi ve kullanımı için terk edilen arazi

Arâzi-i mevât

Hiç kimsenin tasarrufu altında olmayan ve halka terk ve tahsis edilmemiş bulunan,yüksek sesli bir kimsenin sesi işitilmeyecek derecede köy ve kasabalar gibi yerlerden uzak bulunan kıraç, taşlık, pırnallık gibi yerler

Arazi-i mevkufe

Geliri belirli bir konuya tahsis olunan yer; vakıf olunmuş arazi

Arazi-i miriye

Devlete ait arazi

Arâzi-i öşriye

Ürününden onda bir Devlet payı alınan ve üzerinde her türlü mülkiyet tasarrufları bulunan arazi

Ariyet

Menkul ve muayyen bir malın karşılıksız olarak kullandırılmasının başka bir şahsa bırakılmasını ve kullanıldıktan sonra geri verilmesini tazammun eden akit(BK: 299 vd.)

Arîz ve amîk

Genişlik ve derinliğine; enine boyuna;

Arsa

Belediye sınırları içinde, belediye tarafından parsellenerek üzerine inşaat yapmak için ayrılan arazi parçası.

Arsa payı

Kat mülkiyetinde arsanın, kanunda belirtilen esasa göre bağımsız bölümlere ayrılan ortak mülkiyet payı.

Arz

Sunma; gösterme; bildirme; önüne koyma; anlatma (bir büyüğe)

Arzuhal

Dilekçe

Asgarî

En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük

Ashab-ı intikal

Verasetin geçişinde hak sahipleri

Asrî

Zamana uygun; çağdaş; modern

Ateh

Bunama; bunaklık

Atıf

Yollama; yöneltme; yükleme; bağlama; eğme; meylettirme; ilişkili bulma

Aval

Bonoya imza atarak sorumluluk altına girmiş kişiler lehine verilen bir tür kefalettir.

Avans

Alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme; öndelik

Avârız

Kazalar; belâlar; borçlanma ve hak kazanma yeterliliğini kısan veya yok eden haller

Avdet

Dönüş; geri gelme; dönme

Ayn

Para dışında, kazanılabilen bütün servet öğeleri

Aynî

Mala ilişkin; eşyaya bağlı; malın mülkiyeti ile ilgili; herkese karşı ileri sürülebilen

Ayni haklar

Eşya üzerinde doğrudan doğruya mutlak egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar.

Azamî

En çok; en büyük; en yüksek

Azil

Verilen temsil yetkisinin ortadan kaldırılması

Azimet

Gidiş; yola çıkma

Ağlep

Kuvvetli, Büyük.

Abrama

Deniz taşıtlarını yönetme

Arâzi-i mezrû‘a

Ekilen arazi

Arâzi-i selîha

Çıplak arazi

Acar

Atılgan, gözü pek, yiğit, kabadayı, yılmaz, kabına sığmaz, güçlü, becelikli

Aleyh

Karşı, karşıt

Argüman

Delil, Kanıt, Dayanak, Tez, Sav

Ab-nak

Sulu, ıslak, nemli

Anud

Çok inatçı

Alil

Hasta, sakat

Alâik

Alakalar

Akdes

En mukaddes

Adüvv

Düşman, hasım

Aplikasyon

Yer tesbiti, tescilli haritalardaki parsel köşe noktalarının zeminde yeniden belirtilmesidir.

Akideyn

Her akitte, akti yapan iki taraf

Adem-i ifa

Yapmamamak,yerine getirmemek,borcu ödememek

Azletmek

Bir kişiyi görevden almak, çıkarmak

Ampirik

Deneye dayalı.

Asgari

En az; en aşağı; en azından; en düşük; en küçük

Acele İtiraz

Mahkemece verilmiş bir kararın tefhim veya tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde yapılması gereken, genellikle kararı veren mahkemenin üst mahkemesine yapılan ve kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür.

Açık Boşluk

Somut olaya uygulanacak hükmün yasada yer almamasıdır. Kanunun soruna yanıt verememesi durumudur.

Açık Boşluk

Somut olaya uygulanacak hükmün yasada yer almamasıdır. Kanunun soruna yanıt verememesi durumudur.

Akabinde

Arkasından, hemen arkadan, ardından, hemen ardından Örnek: Kulağı iki kesik tırnak kıskacına aldıktan sonra başı şiddetle sağa sola sarsar, akabinde yanaklarda patlayan iki şimşek alevi gözlerden çıkar.

Acele itiraz

Verilen kararın tefhim yada tebliğinden itibaren belirli bir süre içerisinde ( genellikle bir hafta ) yapılması gereken, kanunda açıkça sayılan itiraz türüdür. itiraz üzerine kararı veren makam değil itiraz mercii bir karar verir.

Asli

birincil,temel olarak alınan

ADAVET

Düşmanlık

Acizlik Def’i

Borçlunun içine düştüğü acizlik durumunda borcunu ödemeyeceği hususunda ileri sürdüğü bir çeşit savunma, defi.

AZINLIK HÜKÜMETİ

Parlamenter sistemlerde, parlamentoda çoğunluğu olmayan bir partinin, öbür parti ya da partilerin hükümete fiilen katılmadan dışarıdan destek vermesiyle oluşturduğu hükümet biçimi.

atipik

Örnek dışı Düzensiz, değişik, değişken, tipik olmayan, herhangi bir grup içerisinde değerlendirilemeyen.

adiyen darp

Her zamanki gibi. Adice. Fevkalade olmayarak.

arşiv

belgelik, her türlü belgenin saklanıp muhafaza edildigi yer

agoni

can çekişme hali

ademi merkeziyet

Devlet merkezinin gücünü azaltarak yerel yönetimlerin yetkilerinin artırılmasını savunan siyasi görüş. Adem-i merkeziyet, “merkezin yokluğu” manasına gelir.

arazi

Genellikle, üzerinde yerleşim yeri bulunmayan, ekilebilen ya da boş toprak.

ADLİ TABİP

Gerektiğinde mahkemelere bilirkişi olarak rapor veren, adli tıpta görevli doktor.

ADLİ ZABITA

Bir suç sonrası sanığı ve suç delillerini adli yetkililere sunan kolluk kuvveti.

ADLİ PSİKOLOG

Hukuksal sorunlar ve süreçlere psikolojik öğeleri de içeren bir genişlikte bakarak hukuksal alanın adil, etkin ve insan haklarına uygun sonuçlara kavuşmasını sağlamaya çalışan bilim adamı.

Arızî

Gelip geçici olan,eğreti,sonradan gelen

akârât

Gelir sağlayan mallar, gayrimenkuller

antant kalma

Bir konuda mutabık kalma, uzlaşmaya varma.

ahkamı huzuriye

Hakim önünde yargılanmayla ilgili yöntem hükümleri

alındı

makbuz

Avalist

Kefil Aval veren kimse.

ahiz

kabul etme

Adli müzaharet

Yargısal yardım

atıfet

İyilik, bağış, kayra, lütuf, ihsan, inayet

Aded-i Müretteb

Tamsayı

Adem-i Lüzum

Klasik fıkıh doktrininde akdin bağlayıcı olmaması (adem-i lüzûm) durumu genelde iki biçimde söz konusu edilmektedir. Birincisi, yapısı itibariyle bağlayıcı olan bir akdin bir sebeple bu bağlayıcılık niteliğini kazanamaması, diğeri akdin amacı ve yapısı itibariyle bağlayıcı olmamasıdır.

Adem-i Te’diye

Vadesi geldiği halde ödememek

Agreman

Devletler diğer devletlere gönderecekleri temsilciler için önceden o devletçe kabul edilir olup olmayacaklarını (persona grada) sorma işlemi. Buna agreman istemek denir. Karşı devlet o kimseyi kabul edince, sonradan tayinine itiraz edemez.

Akdem

Önce, daha evvel

Akîm

Kısır, verimsiz, başarısız, sonuçsuz.

Akord Ücret

Parça başına hesaplanan ücret

Aktif

Vergi Hukuku ve Muhasebe dilinde aktif: bilançonun, para ve nesne mevcudunu, alackaları ve mameleke dahil diğer kıymetlerin sıralandığı taraftır.

Aktüer

Aktüer, bir olayın ihtimalini ve mali sonuçlarını değerlendirmek için istatistiksel teknikleri ve matematiksel becerileri kullanan kişiye verilen mesleki unvandır.

Alivre Satış

Satıcının bir malı belli bir vade içinde teslimini taahhüt etmesidir. Henüz yetşmemiş mahsul alivre satılabilir. Bu terim genel olarak tarladaki mahsul ve ağaçtaki meyveler için kullanılır.

Alelıtlak

Yetkisi ve sorumluluğu çok olan. Herkesin yararlanabileceği (yer, nesne).

affectio societatis

Ortaklık amacını eylemli olarak gerçekleştirme” diğer bir ifadeyle ortak sıfatıyla “bilfiil” ortaklık amacına hizmet etmek/emek vermek anlamındaki latince hukuk deyimi.

Arizi

Geçici,sonradan gelen

Addetmek

Saymak

anasır

unsur

Anayasa

Örgütlenmiş bir toplumda devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini saptayan ve düzenleyen, yasa sıralamasında en önde gelen yasa.

Alt İşveren

Bir işverenden, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar

antoloji

Yazınsal ürünlerden güzel parçalar seçilerek oluşturulan ve türlü yöntemlere göre düzenlenen yapıt.

Ahval-i sahsiye

Kişinin doğrudan şahsıyla ilgili hukukî haller

Alel Usul

Yöntemine uygun olarak

Aheste

Yavaş, ağır

Atalet

1. Devinimsizlik, tembellik, çalışmadan oturma, gevşeklik, uyuşukluk. 2. İşsiz kalma, işsizlik

azledilmek

Görevden alınmak

Abonman sözleşmeleri

Tüketicinin, belirli bir mal veya hizmeti sürekli veya düzenli aralıklarla edinmesini sağlayan sözleşmeler

Ayrık

Müstesna, kural dışı, ayrı tutulan, diğerlerine benzemeyen, ayrıcalı.

Aşikar

besbelli olan, ortada olan, gizli olmayan

Ahkam-ı Şahsiye

Şahsın kendisini alakalandıran hükümler.

Adli olgu

Ceza Kanununda tanımlanmış olan suçları işleyerek veya işlenmiş olan herhangi bir suçtan etkilenerek hastaneye başvuran kişiler olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir durum yaşandığında bu durum ‘adli olgu’ olarak nitelendirilir ve polisin haberi yoksa polise haber verilir. Bu kişilerin, tedavi süreçleri boyunca polis ya da asker tarafından tedavi sürecinin takip edilmesi gerekebilmektedir.

Akreditasyon

Bir kişi veya kurumu resmi olarak tanıma, kabul etme ve onaylama eylemi

Adli muayine

Olayı saptamak ve delil, iz, eser ve emare bulmak amacı ile yapılan işlemdir.

aza

üye

Bâ tapu

Tapulu; tapu ile tasarruf olunan

Bâb

Kapı

Ba’dehû

Daha sonra

Bâ’de’l-isticar

Kira sözleşmesinden sonra

Bâ’de’l-istirdad

Geri aldıktan sonra

Bâdî olmak

Sebep olmak

Bağımsız bölüm

Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre, ana gayrimenkulun ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya müsait bağımsız mülkiyete konu olabilen bölümleri.

Bağıt

Akit

Bâhir

Belli; besbelli; açık; apaçık

Bahri

Denize ait

Bâ-husus

Hele; özellikle; üstelik

Baîd

Uzak; ırak

Bâîs olmak

Sebep olmak; göndermek; gerektirmek

Baki

Sürekli; daimî; artan; kalan; kalımlı; kalıcı; ölümsüz; saklı duran

Bakiye

Artan

Bâlâ

Yukarı; yüksek; üst; yüce

Bâligân-mâbelâğ

Ziyadesiyle; bol bol

Baliğ

Eren; varan; bulan; yetişen; toplam; büluğa; ergin;

Bariz

Açık; göze çarpan; belirgin

Basiret

Doğru görüş; uzağı görüş; önceden görüş; seziş; uyanıklık; anlayış; kavrayış; dikkat; sağgörü

Batıl

Doğru ve haklı olmayan; çürük; bozuk; sakat; boş; hukuken geçersiz; dayanaksız; temelsiz; beyhude; hüküm ifade etmeyen

Bayi

Bazı maddeleri satma izni olan kimse; satıcı; satış yeri

Becâ

Yerine; uygun; bedava; karşılıksız; parasız; emeksiz

Becayiş

İki memurun kendi rızaları ile ilgili makamın tasdikıyle aralarında memuriyet, makam ve vazifelerini değiştirmeleri.

Bedâyî

Sermayeler; anamallar;

Bedel-i misil

Emsaline uygun peşin para

Bedialar

Göze güzel görünen şeyler; estetik

Bedihî

Açık olan; besbelli; apaçık; akla; kendiliğinden gelen

Bediî

Güzellik ölçülerine uyan; güzel; güzellik

Beher

Her biri

Belagat

Iyi konuşma; sözle inandırma yeteneği; söz sanatlarını inceleyen bilgi dalı

Beraat

Aklanma

Berât

Rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman

Berâyı tetkik

Inceliyerek

Berhava

Havaya gitmiş; kaybolmuş; uçurulmuş; yararsız; boş

Berî-üz-zimme

Zimmetten kurtulmuş; aklanmış

Ber-mucib-i talep

Talep mucibince; istem gibi

Ber-vech

Olduğu gibi; olarak

Ber-vech-i bâlâ

Yukarıda olduğu gibi

Ber-vechi peşin

Peşin olara

Bilâtefrik

Tefrik etmeksizin; ayırmaksızın

Bilbeyyine

Delil ile; tanık ile; ispat ile

bilcümle

bütün

Bil-cümle

Bütün; hepsi; tamamı

Bil-farz

Tutalım ki; diyelim ki; sayalım ki; söz gelişi

Bilfiil

Gerçekten; fiilen; hakiki olarak; iş olarak; iş edinerek

Bililtizam

Bile bile

Bilistirdad

Geri alarak; geri alınarak

Bilmuvafakat

Razı olarak

Bilmüzakere

Müzakere ederek; üzerinde görüşüp tartışarak

Bilmüzayede

Artırma ile; artırarak

Bi-l-müzayede

Müzayede ile

Bi-l-rü’ye

Görerek; görülerek

Bî-ma’nâ

Manasız; anlamsız

Binâberin

Bundan dolayı; bunun üzerine; bu nedenle

Binâen-alâ-zâlik

Bundan dolayı; bunun üzerine

Binâen-aleyh

Bunun üzerine; dolayısıyla; bundan dolayı

Bi-n-netîce

Netice olarak; sonuç olarak

Binniyabe

Naip eliyle; vekillik ile; vekaleten

Bisud

Faydasız;yararsız.

Bîtâp

Bitkin; güçsüz; takatsız; yorgun

Bî-taraf

Tarafsız

Bitarıkıl’evlâ

Evveliyetle; öncelikle

Bi-t-tabi

Tabiatiyle; doğal olarak

Bono

Bir kimsenin diğer bir kimseye veya onun emir ve havalesine, belirlenen vadede, belirli bir tutarı ödeme taahhüdünü içeren, özel biçim ve hükümlere tabi ticari senet; emre yazılı senet.

Borç ilişkisi

İki taraf arasında mevcut olup bir şeyin verilmesi,yapılması veya yapılmamasını öngören hukuki bağdır.

Bölünebilir edim

Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilebilen edim

Bölünemez edim

Niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişme olmaksızın, birden ziyade parçalara ayrılarak ifa edilemeyen edim

Butlan

Geçersizlik

Bürûz

Belirme; ortaya çıkma

binaenaleyh

Bundan dolayı, Bunun üzerine

Beynelmilel

Herkes tarafından kabul edilen, uluslararası

Bilmukabele

Karşılık olarak, (Davranış töresinde) ben de, size de, sizlere de.

Bühtan

İftira, kara çalma

Biçare

Çaresiz

Badire

Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum

Balotaj

Bir şeçimde adaylardan hiçbirinin kanunun gerekli gördüğü oyu alamamış olması nedeniyle seçim kimsenin kazanamamış olma hali, bu şekilde seçimin sonuçsuz kalma hali

Bürhan

Kesin Kanıt

Bilasebep

Sebepsiz , sebep olmaksızın

bila tebliğ

Tebliğ edilmeden

Behemehâl

Her hâlde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka

Bilakaydüşart

Kayıtsız ve şartsız olarak.

Behemahal

Her halde, ne olursa olsun, ne yapıp yapıp, mutlaka.

Bilvekale

Vekaleten

Bilabedel

Bedelsiz, ücretsiz.

Bitap

Bitkin, yorgun.

bertafsil

Ayrıntılı

basiretli tacir

tacirin genel ahlak kurallarına göre davranması gerektiğini ifade eder.

Betahsis

Hele, hususiyle

bedelsiz terk

Herhangi bir eşyanın veya hakkın karşılığı alınmaksızın bırakılması

Bedelsiz devir

Bir hakkın, alacağın veya malın herhangi bir bedel alınmadan bir başkasına aktarılması

Bedelsiz temlik

Bir hakkın bedel alınmadan diğer bir kişiye geçirilmesi.

Bilahare

sonradan, daha sonra, sonraları

belgit

Bir kişinin, yapmaya ya da ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek üzere imzaladığı resmi kağıt, senet.

BİLİRKİŞİ

Bir davada, hukuk dışında kalan ve yargıcın bilmediği özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda görüşüne başvurulan kişi, ehlihibre, ehlivukuf.

Bidayet Mahkemesi

İlk derece mahkemesi

BATIN

1. Anlamı: Karın, Kuşak 2. Anlamı: Gizli, görünmeyen.

Bilirkişi

Bir konuda uzmanlığı bulunan kimse, ehlihibre, ehlivukuf.

Bireysel Başvuru

Temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilere tanınan ulusal ya da ulusal üstü denetim yapılan yargı yolu. Anayasa şikâyeti.

Bihakkın Tahliye

Cezanın infazından başladığı andan itibaren süre kapsamında, kişinin cezaevinde ya da şartlı tahliye olduğu zaman tamamlayacağı süre

Basiretsiz

Gerçekleri görebilmekten uzak, ileri ve uzak görüşlü olmayan, sağgörüsüz.

BAM

Bölge Adliye Mahkemesi kısaltması

Behredâr

Nasipli, hissedar, nimetlenmiş, faydalanmış

Behemehal

Kesin olarak,kesin bir biçimde, her durumda, ne olursa olsun.

Bimarhane

Hastahane

Beynelmilel

Uluslararası

Battal

1. Kullanılmaz durumda olan, işe yaramaz, işlemez. 2. Boyutça alışılmış olandan, olağandan büyük.

Bila faiz

Faizsiz

Bila bedel

Bedelsiz

bilumum

bütün, hep, kamu, genel

C.SAVCISI

MÜDDEİUMUM

Câmi

Cem eden;

Câmia

Topluluk; zümre

Cânî

Cinayet işlemiş olan kimse

Canîb-i beytülmal

Hazine tarafı

Canîb-i vakıf

Vakıf tarafı

Canîp

Yön; taraf; cihet; yan

Cari

Uygulanan; yürürlükte olan

Cari Fiyat

Bir malın satışında ilan veya fiyat listesi veya etiket ile umuma arz olunan veya ticaret odalarıyla belediyeler ve borsalar gibi salahiyetli yerlerce tesbit edilen fiyat.

Cây-i teemmül

Etraflıca düşünülmeye değer; düşünülmesi yerinde olur

Cebel

Dağ, yüksek tepe.

Cebrî

Zorla yapılan; zor kullanarak yaptırılan; zor altında; güç kullanarak

Cebri icra

Kendi istekleriyle borçlarını ödemeyen borçluların, borçlarını Devlet kuvveti ile ödemelerinin sağlanması; ilgili icra dairelerinin, (gereğinde) zor kullanarak, borçluyu borcunu ödemeye zorlamaları

Cebri satım

Malikinin isteğine bakılmaksızın, resmi makamlar tarafından yapılan satım

Celesat-ı âti

Gelecekteki celseler, oturumlar

Celile

Büyük; ulu

Celpname

Yargılamada,davacı,davalı,tanık,bilirkişi gibi kimseleri mahkemeye getirtmek için yapılan çağrı

Celse

Mahkemelerde bir muhakemenin, duruşmanın ve sair meclislerle heyetlerde müzakerelerin yapılması için, nisap dairesinde, azanın her toplantısı. Celselerin açılması ve kapanması ve inzıbatı mahkeme veya heyet reislerine aittir.(CMUK.378)

Ceman

Toplam olarak,toplamı

Cemetmek

Toplamak; bir araya getirmek

Cemi ezmân

Bütün zamanlar; zamanların toplamı

cenup

güney

Cereme

Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zararı ödeme; para cezası

Cerh ü iptal

Çürütme ve yok sayma; geçersiz hale getirme

Cevâmi’

Camiler; mescitler; toplanılan yerler

Cevâz

Izin; müsaade; caiz olma

Cevâz bahş

Izin veren; müsaade eden

Cevaz-ı İstihdam Kararı

Görülen idari lüzum ve zarurete binaen azledilmek suretiyle vazifesinden uzaklaştırılan memurun yeniden memuriyete alınabilmesi için azleden dairece verilmesi icabeden karar.

Cevher

Maya; öz; değerli taş; elmas

Ceza

Suç işleyen kişilerin karşılaşacakları tepkidir,yani kanunun suç işleyen kimseye uygulanmasını öngördüğü müeyyidedir.

Ceza şartı

Ceza koşulu; alacaklının zararını karşılama şartı

Cezrî

Asıl ile ilgili; kökle ilgili; kökten; temelden

Cibâyet

Alma; toplama; vergilerin ve başkaca devlet gelirlerinin tahsili

Cihet

Yön; taraf; amaç

Cins tashihi

Tapu kütüğünde kayıtlı bir taşınmazın niteliğinin değiştirilerek kütüğe, başka bir nitelikte tescil edilmesi.

Ciro

Çifte yetki veren havale; ticari senedin, arkasına yazılan yazı veya imza ile başkasına devri.

Cismanî

Cisimle, bedenle ilgili; bedensel

cismanî zarar

Kişinin vücut bütünlüğüne verilen zarar.

Cism-i câmid

Cansız cisim

Cürmiyet

Suç hali; suçluluk

Cürmü meşhut

Suçüstü; göz önünde işlenen suç

Cürüm

Kabahat olmayan

Cürüm tasnii

Bir kimse hakkında cürüm uydurmak

Cüz

Bir bütünü oluşturan bölümlerden her biri; kısım; parça; bölük

Cevval

Davranışları çabuk ve kesin olan

Cezaevi

Hükümlü ve tutukluların kaldığı yer, Ceza infaz kurumu

celb-i menafi

Fayda sağlamak

Cereyan

Bir şeyin gelişme, olma durumu

Casus Belli

Savaş nedeni, savaş gerektiren olay

Ciranta

Bir senedi ciro eden, aktaran kimse

Cuz-i Layetecezza

Bölünemeyen, parçalanamayan şirket payı, hisse.

Cebr-i İcra

Hukuka aykırı davrananları zorla kurallara uydurma,zorlama

Cevap layihası

Cevap dilekçesi, Yanıt dilekçesi

Cemm-i Gafir

Alelade topluluk, kalabalık, sokak kalabalığı.

Ceraim

Cürümler, suçlar

Cerbeze

1.Haklı ve haksız sözlerle hakikati gizlemek, 2.Güzel konuşma. 3.Girişkenlik, beceriklilik.

Cedel

“Çelişmeler öğretisi” anlamına gelmekte ve reddedilmek istenilen herhangi bir görüşün ya da tezin, imkansız ve saçma olduğunun tartışma yoluyla ortaya çıkarılmasında kullanılmaktadır.

Cebir

Zor kullanma, zorlayış, zora başvurma, zor.

Cünha

Eski ceza hukukunda cürümden hafif, kabahatten ağır nitelikteki eylemler

Cevaz

Onay, izin , uygunluk

Cürüm İsnadı

Birine iftira atmak ve kara çalmak manasına gelir.

Cezayı kaldıran şahsi sebepler

Suçun işlendiği sırada bulunmayan, ancak suç işlendikten sonra ortaya çıkan ve kişiye hiç ceza verilmemesini veya cezada indirim yapılmasını sağlayan şahsi sebeplerdir.

Ceraîm

Suçlar, kabahatler manasına gelen kelime, hukukta; özellikle kolluktan cumhuriyet savcılığına gönderilen suç ihbarı üzerine kayıtların aynı adla tutulduğu deftere denir. Bu kayıt ceraim numarası alarak deftere işlenir.

cüzî icra

Borçlunun malvarlığının bir kısmı ile, birkaç alacaklısına karşı olan sorumlulukları ile ilgilenir. İcra hukukunda haciz yolunu ifade eder.

Çek

Ödeme aracı; kanun ile belirlenen şekilde düzenlenen, keşidecinin emrinde para bulunan banka üzerinden çekilebilen havalesi

Çifte standart

Kişiye veya duruma göre farklı davranışlarda bulunma, tutarlı olmama

Çarter Sözleşmesi

Eğer navlun sözleşmesinde eşyanın taşınması için geminin veya uçağın tamamı veya bir kısmı, yani yer tahsis edilmişse bu durumda çarter sözleşmesi söz konusudur.

Çetrefil

Karışık

Dâfi

Defi’de, savuda bulunan kimse

Dahiliye Vekâleti

İçişleri Bakanlığı

Dava

Bir kimsenin diğer kimseden hakim huzurunda hakkını istemesi.

Dâyin

Borç veren; alacaklı

Deâvî

Davalar

Defaât

Kereler; kezler; yollar

Def’aten

Bir defada; birden

Defâtir

Defterler; birlikte dikilmiş kağıtlar

Defi

Taraflardan birinin, hususiyle müddeialeyhin kendisine karşı açılan davada edadan kurtulmak için bavurduğu her türü vasıta.

Def’i def

Def’e karşı def’; savuya karşı savu

Defter-hâne

Taşınmaz mallara ilişkin tasarrufların kayıt

Defter-i hakanî

Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği defter

Defter-i hakanî idaresi

Eskiden taşınmaz mala ilişkin tasarruf işlemlerinin kayıt ve tescil edildiği daire

Değer baha

Bir malın iktisadi duruma göre kıymetini ifade eden fiyat

Delâlet

Gösterme; yol gösterme; kılavuzluk; iz; işaret; aracılık

Delâlet-i bil’işare

Işaret ederek, hatırlatarak gösterme

Delil

Kanıt; tanıt; ipucu

Delil-i celî

Aşikar delil; belli, apaçık kanıt

Demirbaş

Bir taşınmazın kiraya verilmesinde kiraya dahil olan, kiralamanın sonunda aynı cins ve değerde iade edilen veya değer eksilmesi kiracı tarafından tazmin edilen eşya

Demokratik devlet

Halkın devlet yönetimine katılması esasına dayanan devlettir.

Depozito

Bir sözleşmeden dolayı doğabilecek zararlara karşı verilen teminat; bir taahhüt sırasında yatırılan güvence parası.

Der-akap

Hemen; arkasından

Derc etmek

Araya sokmak; arasına sıkıştırmak

Derceb etmek

Cebe atmak; kendine alıkoymak

Derç

Sokma; arasına sıkıştırma; gazeteye yazma; toplama; biriktirme

Derdest

Görülmekte olan

Der-dest-i rü’yet

Dava görülmek üzere ele alınan, eldeki dava

Der-kâr

Malum; aşikar; bilinen; belli

Dermeyan etmek

Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya koymak; anlatmak

Der-piş

En önde; göz önünde bulunan; öngörü

Der-pîş etmek

Öngörme; göz önünde bulundurma

Der-uhte

Üstüne alma; yüklenme; üstlenme; sağlama

Desise

Hile; oyun; entrika

Devair

Daireler

Devlet Şurası

Danıştay

Devletler Özel Hukuku

Kişilerle devlet arasındaki bağı (tabiyeti), bir ülkede yabancıların sahip olduğu hakları ve çeşitli ülkelerde geçerli olan kanunların çatışması nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkları çözmeyi ve bunun için çeşitli bağlama kuralları getirmeyi konu alan huku

Devremülk hakkı

Mesken olarak kullanılmaya elverişli bir yapı veya bağımsız bölümün ortak maliklerinden her biri lehine, bu yapı veya bağımsız bölümden yılın belli dönemlerinde istifade etmek üzere, müşterek mülkiyet payına bağlı olarak kurulan irtifak hakkı.

Deyn

Borç

Disiplin cezaları

Belli bir statü içinde bulunan kimselere hizmet ve iç düzenle ilgili kurallara aykırı davranışta bulundukları zaman uygulanan cezalardır.

Divan-ı Muhasebat

Büyük Millet Meclisine bağlı ve devletin bütün varidat ve masraflariyle mallarını ve hesaplarını onun namına murakabe edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet.

Dîvân-ı Muhasebat

Sayıştay

Donatan

Gemisini gemi ticaretinde kullanan gemi sahibidir

Dûçâr

Tutulmuş; uğramış; yakalanmış

Dûn

Aşağı; aşağılık; altta; aşağıda

Dûr

Uzak

Düçâr

Tutulmuş; uğramış; yakalanmış.

Düstur

Kaide, asıl kaide, hattı hareket kaidesi manalarında da kullanılmıştır ki hukuki hükümleri maksada uygun ve veciz surette ifade eden şekil.

Düstûr

Kanun; kaide; yasa; devlet yasalarını içine alan kitap; genel kural; başyasa; yasalar dergisi

Düzenleme

Bir sözleşmeyi veya işlemi yapan kimsenin iradesini dinledikten sonra, iki tanık önünde ve yöntemine uygun olarak noter tarafından baştan sona kadar yazılarak, ilgililer ve hazır bulunanlar tarafından imzalanıp noter tarafından da onanan senet

Dilekçe

Bir isteği üst makama ulaştıran yazı,

dilemma

müskül durum,ikilem

Dispeççi

Deniz kazasindan sonra gemi, yük ve navlunla ilgili kimselerin ugradiklari zararlari ve bunlar tarafindan yapilan masraflarin nasil, kimler tarafindan ve ne oranda karsilanacagini belirleyen uzman.

Demdeme

Hiddetli söz. Avaz. Hosa gitmeyen sesler

def-i mefasid

Zararı yok etmek

Düplik Dilekçesi

Davalının davacının replık dilekçesine verdiği cevap

Düvel

Devletler

Düvel-i muazzama

Büyük Devletler

Defaat

Defa, kez, kere, sefer

Duruşma

Davacı ile davalının yargıç karşısında hazır bulundukları yargılama evresi, Yargılamada iddia ve savunma makamlarının delillere dayanarak tartıştıkları, uyuşmazlıkların çözüldüğü süreç.

DYS

Doküman Yönetim Sistemi

duhul

Girme, Giriş

Doktirin

Bilimsel görüş , öğreti.

Dönüm

Eski bir alan ölçüsü. Dönümün metrekare olarak karşılığı 918,393 m² ‘dir.

deruhte

karşlamak, üzerine alma, üstlenme

daktiloskopi

Parmak izine dayanarak kimlik belirleme yöntemi. Parmak izi incelemesi.

dibace

başlangıç , giriş, ön söz.

düstur

Genel kural, Yasaları içine alan kitap, kanun , tuzuk , yonetmelikler kulliyati

Davaname

Cumhuriyet savcısının komuyu ilgilendiren ancak ceza davası niteliği taşımadığı için hukuk mahkemelerinde görülecek olan davayı açtığı belge

DAVACI

Mahkemede dava açan taraf.

DAVALI

Kendisine karşı mahkemede dava açılan kimse.

DAVA VEKİLİ

Avukat sayısı beşten az olan yerlerde avukat yetkisini taşıyan meslek adamı.

Darbımesel

Çarpıcı söz, özlü söz.

Duruşma Salonu

Duruşmaların yapıldığı yerdir.

Düyun-u Umumiye

Genel Borçlar İdaresi

derdestlik itirazı

Tarafları veya konusu bakımından halihazırda açılmış ve halen görülmekte olan bir davanın,aynı veya bir başka mahkeme önünde ikinci kez açılmasına yapılacak olan itirazı ifade etmektedir.

Dizelge

Liste

Devlet

“Belirli bir toprak parçası üzerinde, egemen olan, belirli bir insan topluluğu”nun oluşturduğu bir siyasal düzen/bir tüzel kişiliktir.

Duplik Layihası

İkinci cevap dilekçesi. Davalının cevap dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmesi üzerine, davacının cevap dilekçesine karşı davalanın vereceği ikinci cevap dilekçesi.

Deruni

Kişilik hakkının manevi kolu, manevi kişilik hakkı.

Delegasyon

Herhangi bir topluluğu temsil etmekle görevli yetkili kurul / Herhangi bir işin sorumluluğunun başka bir kişi ya da kuruma aktarılması / Yetkilendirme, Görevlendirme.

Divan-ı Ahkâm-ı Adliye

Osmanlı Devleti’nin günümüzün Yargıtay ve Danıştay eşdeğeri olarak hizmet veren üst kuruludur.

derkenar

İlk derece mahkemesi tarafından verilen karara karşı istinaf/temyiz yoluna gidildiğine dair tensibe derkenar denir.

davayı mütekabile

karşı dava

Dain-i mürtehin

Bir alacağa teminat sağlamak amacıyla, bir mal üzerine kurulan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir haktır.

Doktrin

Öğreti.

Dercedilmek

Toplanmak, (bir metne) yazılmış veya konmuş olmak.

Derpiş

Göz önünde tutma, öngörme

Duçar olmak

Maruz kalmak

dun

1.altta, aşağıda olan. 2.aşağı, aşağılık, alçak.

Depresyon

Ruhi veya bedeni düşkünlük hali, dermansızlık

Delalet

Gösterme, yol gösterme, kılavuzluk, iz, işaret, aracılık.

derpiş etmek

Öngörmek,göz önünde bulundurmak

davanın ıslahı

Yargılama taraflarının usule ilişkin olarak yaptığı işlemlerinin gerekli giderleri karşılamak koşuluyla kanunda belirtilen süre içerisinde ve yöntemine uygun olarak tamamen veya kısmen düzeltilmesini sağlayan hukuksal bir yoldur.

Ebniye

Binalar; yapılar

Ecnebî

Yabancı; bir devlete göre,kendi uyruğunda bulunmayan gerçek veya tüzel kişiler

Ecr-i müsemmâ

Taraflar arasında belirlenen ücret

Ecrimisil

Bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri

Eda

Edim; borçlanılan şey; borcun konusu

Eda davası

Davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava

Edeb

Iyi terbiye; naziklik; usluluk

Edim

Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi

Ef’âl

Eylemler; fiiller, işler; ameller

Efrâd

Fertler; bireyler

Ehil

Ehliyetli; hak sahibi; bir hukuki işlem yapabilme yeteneğine sahip

Ehl-i hibre

Bilirkişi

Ehl-i vukûf

Bilirkişi

Ekalliyet(akalliyet)

Azınlık

Eklenti

Bir konutun veya bir binanın kullanılış amaçlarından herhangi birini tamamlayan ya da kolaylaştıran yapı.

Ekser

Daha ziyade; ençok; çoğu; çoğunca

Ekseriyet

Çoğunluk

Ekseriyeti ara

Oy çokluğu

Elfaz

Kelimeler; sözler

Elîm

Elemli; kederli acılı

El-yevm

Bugün; şimdi; halen

Emlak vergisi

Konusu bina ve arazi olup, bu bina veya arazi malikinin, intifa hakkı sahibinin, her ikisi de yoksa malik gibi tasarruf eden kimsenin, bina ve arazinin değeri esas alınarak kanunda belirtilen oranlara göre ödediği vergi.

Emlâk-i sirfe

Yeri ve üzerinde binalar ve ağaçları mülk olan taşınmaz mallar

Emr-i makzî

Hükme bağlanmış iş

Emtea

Ticaret konusu her türlü mal

emtia

eşya, mallar.

Emval

Mallar; mülkler

Emvâli menkule

Taşınır mallar;taşınabilir mallar

Enfüsi

Öznel; subjektif

Enkaz

Bina yıkıntıları; yıkıntı; moloz; eski hayvanların bakiyeleri

Envai mesalih

Işlerin çeşitliği

Erbaa

Dört

Erbâb

Ehil; becerikli; muktedir; yetenekler; sahipler; malikler

Erbâb-ı vukuf

Bilirkişiler

Esbab-ı mucibe

Gerekçe; gerektirici sebepler

Eshâb

Sahipler; bir şeyin malikleri

Esham

Pay senedi; hisse senedi

Eslem

En selâmetli; en emin; en doğru; en sağlam

Esnaf

Ister gezici, ister bir dükkan veya bir sokağın belli bir yerinde sabit olsun, iktisadi faaliyeti nakdi sermayeden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleridir.

Eşcar

Ağaçlar

Eşhas

Şahıslar; kişiler; kimseler

Eşkâl

Biçimler; suretler; tarzlar

Etfal

Çocuklar, sübyanlar.

Evkaf

Vakıflar

Evleviyet

Tercihli; haydihaydi; öncelikle

Evrâk

Yapraklar; kağıtlar; arşiv

Evrâkı müsbite

Ispat edici belgeler; tesbit edici yazılar; tapu kütüğünü tamamlayan belgeler

Evsaf

Nitelikler

Evsafı mümeyyize

Belirgin nitelikler

Evvelâ

Birinci olarak; herşeyden önce; ilk önce

Evvelemirde

Herşeyden evvel; işin başlangıcında; ilk iş olarak

Ezcümle

Özellikle; özet olarak; sözün kısası; toplucası

Ezmân

Zamanlar, vakitler; anlar; çağlar

Enterne etmek

Göz altına almak, etkisiz hale getirmek

Ehven-i ser

Kötünün iyisi

Elzem

Çok gerekli

Edinilmiş Mallar

Her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.

Ecrimisil

Bir malın kullanılmasından doğan yararların para ölçüleriyle takdiri

Eda

Edim; borçlanılan şey; borcun konusu

Eda davası

Davalının bir iş yapmaya,bir ifada bulunmaya veya bir iş yapmamaya,bir ifada bulunmamaya mahkum edilmesinin istenildiği dava

EKBER

En büyük, çok büyük

esbabı mucibeli ilam

gerekçeli karar

Emsal

Benzer, eş, denk, “Emsal teşkil etmek” mesela, misal (örnek) kökünden gelir. anlamı (manası) başka davalara, olaylara, vukuatlara örnek, denk veya benzeri alınıp etüd taslak veya baz alınabilecek türden olabilecek herşey hukuki terim kapsamında.

Etimoloji

Kelimelerin kaynağını bulmak için uğraşan bilim dalı; birşeyin kökenini arayıp bulma bilimi

Eşraf

İleri gelenler; bir yerin tanınmış kimseleri; şerefliler

Emmi

Amca

Erat

Er, onbaşı ve çavuşlara verilen genel ad. Erler.

Emare

Başlıbaşına bir hususun varlığını ispata yetmemekle beraber onun vuku bulduğuna işaret eden ve ancak diğer delillerle desteklenmesi kaydıyla hükme dayanak yapılabilen olgulardır.Belirti, iz, ipucu

Ehlivukuf

Bilirkişi

Ehli Vukuf

Bilirkişi

Efrad

Birey

Ehemmiyet

Önem

emprevizyon nazariyesi

beklenmedik/umulmadık hal kuramı, antlaşmaların yapıldığı koşullarda köklü bir değişim olması durumunda uygulanmamasına imkân veren uluslararası hukuk ilkesidir.

Ekâbir

1.Devlet ileri gelenleri, makamca büyük kimseler. 2.Kendini beğenmiş kimseler için kullanılır.

Esbab

Bir işe sebep olma

Eyyam

Günler, zamanlar

erk

İşi yapabilme kudreti , gücü

Eşkal

Şeklin çoğul hali, şekiller. Bir kimsenin tanınmasını sağlayan dış görünüşü

Evrak

Yazılı kağıt

Faal Nedâmet

Suç işleyen bir kimsenin suçundan sonra pişmanlık duyarak işlediği fiilin sonucunu önlemeye çalışması, suç işlediği sırada pişmanlık duyması. Aktif nedâmet.Aktif pişmanlık.

Fâhiş

Aşırı; ağır; çok fazla

Faraziye

Hukuk meselelerini, muayyen bir sistemin esaslarına muvakıf ve tenakuzlara mahal vermeyecek tarzda, halledebilmek için bu sistemin hükümleri ve hususiyetleri üzerine yapılan müşahede, mülahaza, kıyas, istikra ve hadiselerin verdiği mümkün mertebe toplu ne

Fariğ

Bir şeyi veya hakkı başkasına devreden; ferağda bulunan; feragat eden; taşınmaz maldaki tasarruf hakkını başkasına bırakan kişi

Farz

Zorunlu; baş koşul; boyun borcu; çok gerekli; varsayma

Fâsıl

Ayıran; bölen

Fâsıla

Aralık; ara

Fasl etme

Halletme; neticelendirme

Fehime

Anlayış

Fek

Kaldırma; bir hukuki sınırlamanın kaldırılması; sona erdirme; bitirme

Fer’ î

Bağımlı; ekli; eklentili; ikinci derecede olan

Ferâgat

Vazgeçme; el çekme; dinlenme

Ferağ

Devir; devretme; bir hakkı birine geçirme; mirî veya vakıf arazinin yararlanma hakkının satışı

Ferd

Tek; yalnız olan şey; eşi olmayan; tek olan sayı

Fesâd

Karıştırıcı; arabozucu; karışıklık; bozukluk; dolan

Fesh

Bozma; bozulma; dağılma; dağıtma; kapatma; kaldırma

Fesih

Devam etmekte olan bir hukuki ilişkiyi, tek taraflı olarak ve ileriye dönük olmak üzere sonlandıran bozucu yenilik doğurucu irade beyanı.

Fetret

Zayıflık,uyuşukluk.

fevk

Üst,üst dereceli, astın üstünde yer alan

Fevkinde

Üstünde; aşan

Fezleke

Bir tahkikat veya muhakeme zabtının hülasası demektir.Bunda tafsilata girişilmeden işin ana hatları gösterilir. Bir teftiş raporunun kısaltılması halinde iktisab ettiği şekle de denir.

Fıkra

Kanunların, nizamnamelerin ve talimatnamelerin sıralanan ayrı ayrı hükümlerini göstermek için kullanılan bir bölüm işaretidir.

Fıktan

Yokluk

Fırka

Insan kalabalığı grubu; parti

Fıtrî

Tabii; yaradılışındaki; doğasındaki

Fi-i cârî

Geçer değer

Fiil ehliyet

Bir kimsenin, kendi eylemleriyle haklar ve yükümlülükler yaratması yeteneği.

Filhakika

Hakikatte; gerçekte; doğrusu

Fuhûş

Haddini aşma; kötülük; namusa aykırı hareket

Fuzûlî

Boşuna; yersiz; lüzumsuz; haksız; boşboğaz; erkek adı

Fuzûlî işgal

Bir taşınmaz malı sahibinin izin ve rızası olmadan ele geçirmek

Fuzuli şâgil

Hukuken geçerli bir hakkı olmadan bir yeri işgal eden

Fürûht

Satma; satım; satış

Feteva

Hukuki Sorular ve Cevapları

Fakr-u zaruret

Fakirlik ve çaresizlik

Fahh

Ağ, kapan, tuzak

Feragat

Hakkından kendi isteğiyle vazgeçme. el çekmek

Fevt

Elden çıkarma, yitirme, yitme

Fail

bir eylemi gerceklestiren kisi

Faş etmek

İfşa etmek; açıklamak; sırları açıklamak, gizli olanı açığa vurmak,

Fiktif

İtibari

Fuar

Belli zamanlarda, belli yerlerde ticari mal sergilemek amacıyla açılan büyük sergi

Feth-i Kabir

Mezar Açma İşlemidir.

fuzuli şagil

Kusurlu önem arz etmeksizin, bir malın zilyetliğini, yetkili kamu kurumunun izni, sahibinin rızası veya muvafakatı dışında eline geçiren, elinde bulunduran veya her ne surette olursa olsun bu malı tasarrufunda bulunduran gerçek veya tüzel kişilere Fuzuli Şagil denir.

fezleke veya tahkikat evrakı

Yapılan bir hukuki soruşturmada, tarafların ifadelerini, olayla ilgili kanıtları, tanık beyanlarını kısaca özetleyen, soruşturmacının görüşünü ve vardığı sonucu ortaya koyan rapor için kullanılır.

Fahri

Onursal

fıkıh

İslâm hukuku

feraiz ilmi

İslâm miras hukuku

Fasih

açık düzgün

Fer’i Ceza

Asıl cezaya ek olarak verilen ceza

Fait Du Prince

İdarî sözleşmenin koşullarının, idârenin sözleşme yapma yetkisi dışındaki başka bir yetkisine dayanarak aldığı karar veya yaptığı işlemleriyle ağırlaşması durumunda özel şirketin bu zararının karşılanması için kullanılan ilke.

Fatura

Satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır.

Firkat

Ayrılık acısı, üzüntüsü, ayrılış, ayrılma.

fasıl

bölüm, kısım, evre

Fekk-i Haciz

Hukukî bir kısıtlama olan ‘ haczin ‘ kaldırılması

Fiili Yol

İdarenin, hukuki bir dayanak olmadan faaliyet ve hizmet alanına girmeyen bir konuda eylemde bulunması İdarenin haksız fiili

Fiil Ehliyeti

İşlem yapabilme ehliyetidir.

Fûru

Aşağıya doğru devam eden alt soy hısımları ifade eder.

Gabin

1) bir sözleşmede tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir orantısızlık bulunmasıdır. karşı tarafın özel durumundan aşırı faydalanma olarak da nitelenebilir*. gabin durumunda zarar gören taraf bir yıl içinde sözleşmeyi bozduğunu bildirerek verdiği

Gaî (gaiye)

Gaye, maksat ve netice ile ilgili; amaca ilişkin

Gaip

Görünmeyen; hazır olmayan; yitik; yok olan kişi; kaybolan ve kendisinden uzun zaman haber alınamayan kişi

Galle

Gelir; hasılat; yarar

Garamat

Tazminat, diyat gibi edası lazımgelen şeylerdir.

Garaz

(garez)gizli düşmanlık; asıl maksat; erek; amaç; hınç

garp

batı

Gars

Ağaç dikme

Gasıb

Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla haksız yere alan kimse

Gasp

Başkasının bir eşya, para yada kıymetli malını elinden veya tasarrufundan zorla ve haksız alınması

Gaybubet

Kaybolma; yokluk; göz önünde olmayış; yitiklik

Gayr (gayir)

Ayrı; başka; özge; artık; diğer; yabancı

Gayrı vazıh

Kapalı

Gayr-i melhûz

Beklenmedik; imkansız; olanaksız

Gayr-i mümkün

Olanaksız; imkansız

Gayrimenkul

Bir yerden bir yere taşınması olanaksız (taşınmaz) mal.

Gayrimenkul mükellefiyet

Bir taşınmaz malikinin, sahip olduğu mülkü nedeniyle ve özellikle o taşınmaz (gayrimenkul) teminat olmak üzere, diğer bir kimse lehine bir şey yapmaya veya vermeye zorunlu tutulması.

Gayrimenkul tellallığı

Taraflar arasında (hiçbirine sürekli olarak bağlı olmaksızın), taşınmaza ilişkin sözleşmelerin (kira, satım vb.) yapılması hususunda ücret karşılığında aracılık etme mesleği; emlakçılık.

Geçici tescil

Halen varolup da uyuşmazlığa neden olan ayni hakların korunması amacıyla tapu kütüğüne yapılan tescil.

Geçit hakkı

Bir taşınmaz üzerinden başka bir taşınmaz malikinin geçebilmesi için kurulan bir ayni hak.

Genel idare

Bütün ülkeyi kapsayan idare olup merkez teşkilatı”” ve “”taşra teşkilatı””ndan oluşur.”

Genel vekaletname

Bir kimsenin, kendi adına her türlü işi yapması için başka bir kişiye vermiş olduğu vekillik belgesi.

Gerçek kişi

İnsanlar.

Gerçi

Gerçekten; vakıa

Gıyâb

Hazır ve mevcut olmama; göz önünde bulunmama; uzaklaşma; kaybolma; arka

Girift

Dolaşık; karışık; bir birinin içine girgin; tutma; yakalama

Grev

Işçilerin aralarında anlaşarak veya bir kurululun kararına uyarak topluca iş bırakmalarıdır.

Gûna (gûne)

Türlü; gidiş; tarz; yol; sıfat

Güzeran

Geçici; geçen

Garra

Parlak, beyaz, güzel, Şa’şaalı.

Gayr-i müsavat

Eşitsizlik

gayri kabili rücu

Geri dönülemez

Gaiplik

Ölüm tehlikesi içinde kayıp olmak ya da uzun süre haber alınamaması durumudur.

Gaiplik Karinesi

Bir kimsenin, ölüm tehlikesi içerisinde kaybolması ve uzun süre haber alınamaması sonucunda, yargıç kararıyla hukuki kişiliğine son verilmesidir.

Garameten

Herkese eşit olarak

galiz

Kaba ve çirkin, iğrenç.

Garantör

Güvence veren ve bunun gerçekleşmesini gözeten ve denetleyen kimse, kuruluş veya devlet.

Garantörlük

Garantör olma durumu.

GARDİYAN

Cezaevlerinde düzeni, tutukluların kurallara uygun biçimde davranmalarını sağlamakla görevli kimse.

gayr-i resmî

Devletin yürürlükte bulunan kanunları dışında kalan, kanun dışı, yasa dışı olan uygulamalar

Grafoloji

Yazıbilim

Grafolojik

Yazıbilimsel

Gerçek kişi

Sağ ve tam doğmak şartıyla anne karnına düşmeden ölüme kadarki süre boyunca insanı tanımlayan hukukî terim.

Güzün

Sonbahar, güz mevziminde

Gensoru

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, milletvekillerince başbakana ya da bakanlardan birine bir sorunla ilgili olarak sorulan ve görüşmeler sonunda o konuda soruşturma açılması istenebilen soru.

Hacet

Gerek; gereklilik

Hacir

Bir şahsın medeni haklarını kullanma salahiyetinin mahkeme tarafından kaldırılması.

Haciz

Borçlunun, borcunu kendi arzusu ile ödememesi durumunda, alacaklının talebiyle, borçlunun (borca yetecek miktardaki) mal ve haklarına devlet aracılığıyla (icra dairesi tarafından) el konulması.

Hâdis

Meydana gelen; çıkan; yeni çıkan

Hafiyyen

Gizli olarak; saklı olarak; gizlice

Hafriyat

Kazı; kazılar; toprak kazma; toprak çıkarma

Hail

Duvar, çit, parmaklık, tahta perde gibi taşınmazları birbirinden ayıran işaret ve engeller

Haiz

Sahip; elde bulunduran; taşıyan

Hak

Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir

Hak ehliyeti

Sağ doğmak şartıyla ana rahmine düştüğü andan ölüm anına kadar olan dönemde herkesin sahip olduğu medeni haklardan (evlenme, mülk edinme vb.) yararlanma yeteneği.

Hakikiye

Hakikate mensup; gerçek; sahici; doğru; gerçekten

Hakk

Doğruluk ve insaf; bir insana ait olan şey; dava ve iddiada hakikate uygunluk; harcanmış emek; pay; hisse

Hakkaniyet

Hak ve adalete uygunluk; doğruluk

hakkı hıyar

seçimlik hak

Hakk-ı mesil

Su yolu hakkı

Hakk-ı mürûr

Geçit hakkı

Hakk-ı şuf’a

Önalım hakkı

Hakk-ı şürb

Içme hakkı; sudan yararlanmada sıra hakkı

Haksız fiil

Hukuk düzeninin izin vermediği, zarar verici eylemlerdir

Haksız iktisap

Bir kimsenin malvarlığında, haklı bir nedene dayanmaksızın başka bir kimsenin malvarlığı aleyhine meydana gelen artma ya da azalmama durumu

Halefiyet

Ardıl, yerine geçme, yerine geçen.

Halel

Bozma; bozukluk; eksiklik; zarar

Haleldar olmak

Bozulmak; çiğnenmek

Hali sabıka irca

Eski hale getirme

Halita

Karışım

Hapsen Tazyik

Bir kimseyi ifasına mecbur olduğu hususu yapmaya icbar için kanuni salahiyete binaen hapsetmektir.

Harâc-ı mukaseme

Arâzî-i hâriciyye mahsullerinden onda birden yarısına kadar alınan vergi

Harâc-ı muvazzaf

Arâzî-i hâriciyye üzerine yerin tahammülüne göre,maktûiyet veçhile tayin olunan vergi

Hariciye Vekâleti

Dışişleri Bakanlığı

Hârîm

Başkasının giremeyeceği,girilmesine izin verilmeyen ev bölümü; harem

Harnup

Keçi boynuzu

Hartama

Pedavra; köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta;

Has

Sıkıştırmadan bir yerin içine alma; hareketten menetme; etrafını çevirme; vakfetme

Hasârât

Zararlar; ziyanlar; hasarlar

Hasb-el-kanun

Kanun gereği

Hasb-el-memuriyye

Memuriyet gereği

Hasebiyle

Yüzünden; dolayısıyla; bu nedenle

Hasılat

Gelir.

Hasılat Kirası

Kiraya verenin, bir bedel karşılığında, hasılat veren bir malın veya hakkın kullanımını kiracıya bıraktığı sözleşme; ürün kirası.

Hasîm

Iki düşmandan herbiri

Hâsim

Hasmeden; kat’eden, kesip atan

Hasren

Muhasara ederek; etrafını çevirerek

Hâss

Özgü

Hatîa

Günah; kabahat; suç; yanlış; yanlışlık

Havale

Yollama ödeyicisinin, para, değerli kağıtlar veya benzeri nesneleri, yollayıcı hesabına yollama alıcısına ödemek ve yollama alıcısının da bunları kendi adına teslim almak üzere yetkili kılındığı sözleşme.

Hâvi

Kapsar; kapsayan; içeren; içerir

Havza-i fahmiyye

Kömür havzası; kömür bulunan bölge

Haylûlet

Engel olma; araya girme; yolu kapama

Hayr (hayır)

Iyilik; iyi; faydalı iş; yarar

Hayrât

Sevap kazanmak için yapılan hayırlı işler; sevap için kurulan müessese

Hazine

Devletten ayrı bir kişilik oluşturmamakla beraber, bir taraftan bütçenin uygulanmasına ilişkin işlemleri, diğer taraftan da kamu gelir ve giderlerinin zaman olarak uygunluğunu sağlayan merkezi örgüt; Maliye Bakanlığı ve maliye dairelerinden oluşan örgüt;

Heder olma

Ziyan olma

Hedm

Yıkma; harap etme

Hıfz

Saklama; koruma

Hibe

Bağışlama

Hidematı amme

Kamu hizmeti

Hilafı

Tersi; aksi; zıddı

Hilkat

Yaratılma; yaratılış; tabiat

Himaye

Koruma; korunma; birine arka çıkma

Hini dava

Dava sırasında

Hini hacet

Gerektiğinde

Hisse-i şayia

Yaygın hisse; ortak pay

Hitâm

Son; bitim; tükenme; nihayet

Hizmet sözleşmesi

İşçinin, belirli veya belirsiz bir zaman süresi içinde iş görmeyi ve işverenin de ona bir ücret vermeyi üstlendiği sözleşme.

Hod-be-hod

Kendi başına;kimseye danışmadan;kendiliğinden

Huda

Aktarma

Hudûs

Sonradan peyda olma

Hukuk

İçtimai hayat nizamının muhafaza ve idamesi için cemiyet azası sıfatiyle fertlerle fertler, veya cemiyetle -yani devletle- fertler, yahut muhtelif devletler arasındaki münasebetleri tanzim eden usul ve kaidelerdir.

Hukukî

Hukuksal olan.

Hukuki işlem

Bir veya birden çok kişinin, hukuksal bir sonuca yönelttiği irade açıklaması.

Hukuki tağyir

Bir kimsenin, kendisine ait olmayan menkul eşyalar üzerinde bazı işlemlerde bulunarak, bu eşyanın niteliğini değiştirmesi

Hukukun şeklî kaynakları

Hukuk Kurallarının hangi şekillere bürünmüş olarak bize verildiğini ve nerelerde bulunduklarını göstere kaynaktır.

Hulâsa

Özet

Hulûl

Gelip çatma; girme; borcun vadesinin gelmesi

Husule gelmek

Doğmak; ortaya çıkmak; meydana gelmek; oluşmak

Husumet

Bir davanın ikamesi üzerine davacı ile müddeaaleyh arasında husule gelen vaziyeti ifade eder.

Husûmet

Hasım olma durumu; hasımlık; düşmanlık; (davada) karşı taraf olma

Husûsat

Bakımlar; işler; şekiller; yollar; konular; meseleler; maddeler

Hususî

Özel; kişiye ait

Hüccet

Senet; delil; belge

Hükkâm

Hakimler; yargıçlar

Hükmî şahsiyet

Tüzel kişilik

Hükümlü

Hakkındaki mahkumiyet hükmü kesinleşmiş olan kimse.

Hükümsüzlük

Bir hukuki işlemin, kanunun öngördüğü şekilde yapılamaması veya kanuna aykırı olarak yapılması halinde hukuki sonuç doğurmamasıdır.

Hüsnü ceryan

Iyi icra etmek

Hüsnüniyet

Iyiniyet

Hata

Yanılma, Yanılgı

Hadd-i Maruf

Makbul olan had, Emredilen, müsaade edilen hudud

Haslet

Ahlak, nitelik, huy, mizaç

Hodbehot

Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan.

Hacizvaaz

El koyma

Herc ü merc

Darmadağınık. Karmakarışık. Allak bullak.

Hükema

Hakimler, Alimler

Hamaset

Kahramanlık, yiğitlik, cesaret

Halef

Bir makamda, görevde sonra gelen kişi

Hasım

Düşman, husumet

Hükümözlü

Yerel mahkeme tarafından hüküm kararı verilmiş ancak hükmü henüz kesinleşmemiş tutuklu

Hususi

Özel, özel olarak, kişiye ait olan

Hasıl

Olan, ortaya çıkan, görünen.

Hüviyet

Kimlik

Hâzık

İşinin ehli, usta, Maharetli, becerikli, mahir, Usta doktor, uzman hekim.

Hasretmek

Adamak, ayırmak, tahsis etmek.

Hukuk Boşluğu

: Somut bir olaya uygulanacak hükmün, yazılı ya da yazısız hukukta yer almamasıdır.

Hısımlık

Evlenme ya da evlat edinme vasıtasıyla gerçek kişiler arasında oluşan bağdır.

Hilkat garibesi

1.Bedeninde doğuştan normal olmayan gariplikler bulunan kimse. 2.Acayip, garip, tuhaf şey.

halaza

Yere dökülen tohumlardan ertesi yıl hiçbir tarımsal faaliyet olmaksızın kendiliğinden yetişen bitki.

Hasretme

Özgüleme,sınırlama;tahsis etme. Bir şeyin bütününü birine, bir şeye ayarımak

hasbelkader

Rastlantı sonucu olarak, tesadüfen. Yazgıdan dolayı

hırsız

Başkasının malını çalan kimse, uğru

Hülasa

Özet, fezleke

Harim

Girilmesi yabancıya yasak olan, kutsal tutulan, korunulan yer

hissi kablel vuku

Olacak bir hadiseyi önceden bilme-görme,hissetme. Önsezi, içine doğma.

HÂKİM

Millet adına, yargı yetkisini kullanarak yasaya aykırı davranışlarda veya uyuşulmayan işlerde yasayı yerine getirmekle, adaleti gerçekleştirmekle görevli kimse, yargıç.

Hilaf-ı Hakikat

Gerçeğe, hakikate karşı olan.

Hakem

Tarafların aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için yetkili olarak seçtikleri ve üzerinde anlaştıkları kişi, yargıcı

Hüküm

Bir dava mahkemesinin hukuksal uyuşmazlığı çözen son kararıdır.

Hamil

Elinde bulunduran, taşıyan gerçek ya da tüzel kişidir.

Hakk-ı hıyar

Seçimlik borçlarda seçim hakkı

Hacir altına almak

-Hastalık, bunama vb. sebeplerden dolayı davranışlarının nasıl sonuç vereceğini bilemeyen bir kişiyi mahkeme aracılığıyla mal ve mülk yönetimi bakımından kısıtlamak -Medeni Kanun’a göre çeşitli haklarını kullanmaya yetkili olan kişinin bu haklarını mahkeme kararı ile elinden almak, haklarını kullanma bakımından kısıtlamak

hali sabıka irca

eski hâle getirme (bkz. HMK 95. md. vd.)

Hasbi

1.Gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin yapılan. 2.Nedeni olmayan, nedensiz.

Hünsa

Erkek ve dişi cinsellik organları kendisinde birlikte bulunan (birey)

Haymatlos

Herhangi bir nedenle uyrukluğunu yitirmiş, hiçbir devletin yurttaşı olmayan, yurdu olmayan, yurtsuz (kimse).vatansız

Hissikablelvuku

Önsezi

Hiffet

İrade Sakatlanması, sonucunda ortaya çıkacak neticeyi öngöremeyip hata yapma, temkinsizlik

Hâkim

Yargıç, yargılama yapan kişi

Hile-i Şeriyye

Şekil bakımından hukuka uygun bir işlemi vasıta kılarak yasaklanmış bir sonucu elde etmek amacıyla yapılan muamele anlamında fıkıh terimi.

Hile

Bir kimseyi aldatmak, yanıltmak için yapılan oyun, çıkar sağlamak için, değerli bir şeye değersiz bir şey katma.

HAGB

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının kısaltması

Hıfzısıhha

İnsan sağlığını korumak için vücûdun ve içinde yaşanan çevrenin sağlık şartlarını inceleyen, buna göre tedbirler alan ve bu çalışmalardan bahseden hekimlik kolu, sağlık koruma, sağlık bilgisi, hijyen.

Hamule Senedi

Tren ile taşımacılıkta kullanılan taşıma belgesi olup malların demiryolu ile taşınmasına ilişkin uluslararası anlaşmadır. Hamule, aslen Arapça bir kelime olup “yük” manasına gelmektedir.

Hava Oyunu

Bir mal fiyatının yükseleceği umuduyla o maldan, sözde ileride teslim alınmak üzere, bir parti satın almak ve vakti geldiğinde bu malın değerine göre fiyat farkını satıcıdan almak veya ödemek şeklinde girişilen bir çeşit talih oyunu.

HİTAM

Bitim, bitiş, sona eriş, son

hususi esbabı hüküm

Özel hüküm sebepleri, kanunda sayılan deliller dışındaki delil yöntemleridir.(HMK m.192)

Iade-i muhakeme

Yargılamanın yenilenmesi

Iaşe

Yaşatma; besleme; geçinme

Ibâre

Deyiş; cümle; paragraf; bir bölüm söz

Ibhâm

Kapalı bırakma; açıklamama; belli etmeme; gizli kapaklı tutma

Ibka

Devamlı, sürekli kılma; yerinde bırakma

Ibra

Aklanma; temize çıkma; aklama; temize çıkarma Alacaklının, borçlusunda bulunan alacağından tamamen veya kısmen vazgeçmesi

Ibraz

Gösterme; meydana çıkarma; sunma

Ibtida

Başlama; başlangıç; ilkin; en önce; başta

Icâb

Gerekme; gerek; bir sözleşme için ilk söylenen söz

Icabet etme

Uyma

Icabı hal

Durumun gereği

Icar

Kiraya verme; kiraya verilme

Icâre-i müeccele

Sonradan alınacak kira

Icareteynli vakıf

Ivedili ve süreye bağlı kira sözleşmesi olan vakıf mallar

Icazet

Izin; ruhsat, diploma

Icâzet-i lâhika

Bir kimsenin izni olmadığı halde,yapıldıktan sonra bir şeyi kabul etmesi ve onaylaması

Icbar

Zorlamak

Icbar etme

Zorlama

Icmâl

Kısaltma; özetleme; öz; özet genel toplamı

Icra tetkik mercii

İcra-İflas dairesinin üzerinde olup, icra-iflas işlemlerinin doğru ve kanuna uygun olup olmadığını denetleyen ve ayrıca kanunun kendisine verdiği dava ve işleri gören özel mahkeme.

Içtihad

Özel görüş; anlayış; kavrayış

Içtima

Toplanma; toplantı; bir araya gelme

Içtimaî

Sosyal; toplumsal

Içtinap

Kaçınma; çekinme

Idame

Devam ettirme; sürdürme

Idâre-i husûsiyye

Il özel idaresi

Ifa

Ödeme; yerine getirme; bir işi yapma; edim

Ifadat

Sözler

Ifade

Anlatma; anlatış; anlatım

Ifham

Anlatma; anlatılma; bildirme; bildirilme

Iflas

Borcunu ödemeyen veya ödemelerini tatil eden borçlu hakkında yapılan takip sonucunda, mahkeme kararı ile tespit ve ilan edilen durum.

Ifrağ

Bir durumdan başka bir duruma sokma

Ifraz

Arazinin parçalanması; bölünmesi; parsellere ayırma; araziyi imar açısından uygun parçalara bölme

Ifşasına müeddi

Açıklanma gereği

Ihale

Artırma veya eksiltme biçimiyle yapılan ve en uygun fiyatı teklif edene (en çok artıran veya eksiltene) işin/malın verildiği sözleşme yöntemi.

Ihâta

Bir şeyin etrafını çevirme; sarma; kuşatma; etrafı çevrilme; anlayış; geniş bilgi

Ihbar

Haber verme; bildirme; bildirim

Ihdas

Ortaya çıkarma; kurma; bir şeyi ilk kez ortaya koyma

Ihfa

Saklama

Ihkak-ı hak

Kendiliğinden hak alma

Ihlal etmek

Zarar vermek; zedelemek; dokunmak; hakkını zedelemek; çiğnemek; bozmak

Ihmal

Dikkatsizlikten ve özensizlikten kaynaklanan kusur; savsaklama; gerekli özeni göstermeme

Ihraç

Çıkarma; dışarıya mal satma; dış satım

Ihraz

Benimseme; sahipsiz bir malı sahiplenme

Ihtar

Hatırlatma; dikkati çekme; uyarma; uyarım

Ihtarname

Bir kimseye, bir hususu yerine getirmesi veya getirmemesi için yapılan yazılı uyarı; hatırlatma belgesi.

Ihticâc

Delil veya tanık gösterme

Ihtilaf

Anlaşmazlık; uyuşmazlık; çekişme; niza; görüş farklılığı

Ihtilat

Karışma; katılma; bir araya gelme

Ihtimam

Özen; bir şey, iş ya da kişiye özel dikkat gösterme

Ihtirâzi kayıt

Çekince; önkoşul; belli hakları kullanma hakkının saklı tutulması

Ihtiva etmek

Içermek; kapsamak; içine almak; içinde bulundurmak

Ihtiyar etmek

Seçmek; seçme hakkını kullanmak; tercih etmek; yeğlemek

Ihtiyarî

Isteğe bağlı; seçmeli; istemli

Ihtiyat

Sakınma;

Ihtiyati tedbir

Davacının, davasını kazanması durumunda, dava konusu şeye kavuşabilmesi için, davadan önce veya dava sırasında o şeyi garanti altına almasına yarayan önlem.

Ihzâr

Hazırlama; huzura getirme;

Ihzaren celb

Sanığı veya tanığı, kendi arzusu nedeniyle gelmediği için mahkeme önüne hakim kararı ile zorla getirtme

Ihzarî

Hazırlayıcı; yetiştirici; hazırlık niteliğinde olan

Ika etmek

Yapmak; etmek; oluşturmak

Ikâme

Yerine koyma; yerine kullanma; dikme;yerine geçme; kaim olma; dava açma

Ikamet etme

Bir yerde yerleşme iradesi ve niyetiyle oturma.

Ikametgah

Bir kimsenin yerleşme kast ve niyetiyle oturduğu yer

Ikmal

Tamamlama; bitirme; devamlı olarak yiyecek içecek ve diğer gerekli malzemenin sağlanması

Ikrâh

Korkutma; bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak

Ikrar

Saklamayıp söyleme; bildirme; açıkça söyleme; kabul

Ikraz

Borç verme; ödünç verme

Iktifâ

Yeter bulma; yetinme

Iktirân

Yakın varma; yanına gelme; yaklaşma; ulaşma; erişme

Iktisabî

Kazanma ile ilgili; edinme ile ilgili

Iktisadi

Ekonomik

Iktisap

Kazanma; kazanım; edinme; bir şeyin mülkiyetini elde etme

Iktiza

Gerekme; gerektirme; gereklilik; işe yarama ilâm yargı belgesi; mahkemenin verdiği nihaî (son ) kararın, iki taraftan her birine yöntemine göre verilen onamlı örnekleri; mahkeme kararı örneği (sureti)

I’lâmât

Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge

Ilamlı icra takibi

Para veya paradan başka bir şey içeren konularda, önce bir mahkeme ilamı alınıp, ilamlara özgü icra takibi yapılması.

Ilamsız icra takibi

Elinde bir mahkeme ilamı bulunmayan veya bulunmasına rağmen ilamlı icra yoluna başvurmayan kişilerin, alacaklarını elde etmek için başvurdukları icra yolu.

Ila-nihâye

Sonuna kadar

Ilga

Ortadan kaldırma; yürürlükten kalkma; hükümden düşürme; geçersizleştirme

Illet

Hastalık; sakatlık; bozukluk; neden; sebep

Illiyet bağı

Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki

Ilmî

Bilimsel

Ilmi içtihatler

Hukuk bilginlerinin hukuki sorunlarda ileri sunmuş oldukları görüş, düşünce ve kanaatlerdir.

Ilmühaber

Belge; birinin herhangi bir durumunu (örneğin ikametgahını) gösteren durum belgesi

Iltibâs

Karıştırılma; benzeşim; karışıklık

Iltihâk

Katılma; karışma

Iltisâk

Yapışma; bitişme; kavuşma

Iltizam

Kendi için gerekli sayma; gerektirme

Iltizami muamele

Bir kimsenin malvarlığının aktifinde yer alan kalemlere dokunmaksızın, yalnızca pasifini artıran bir işlem yapması; taahhüt işlemi; borçlandırıcı işlem;

Ilzâm

Susturma; bağlama

Imâl

Yapma; yapılma; meydana getirme

Imâr

Bayındırlık; bayındır duruma getirme; geliştirme

Imdi

Buna göre; şu halde; o halde

Imha

Yok etme; ortadan kaldırma; mahvetme

Imhâl

Mühlet verilmesi; süre verilmesi; erteleme; yeni bir önel tanıma

Imlâ

Doldurma; doldurulma; yazdırma; yazdırılma; bir dilin cümlelerini, kelimelerini doğru yazma bilgisi

Imtina

Kaçınma; çekinme

Imtisâl

Gerekeni yapma; bir örneğe göre hareket etme; alınan emre boyun eğme

Imtiyaz

Ayrıcalık; farklılık

Inbiâs

Gönderilme; meydana çıkma; ileri gelme

Ind-el-hâce

Lâzım olduğu; gerektiği zaman

Ind-ettemyiz

Temyiz sonunda; temyiz olunduğunda

Indinde

Yanında

Infâk

Beslemek; geçindirmek; nafakalandırmak

Infisah

Ortadan kalkma; dağılma; fesholma.

Infisâh

Fesh olunma; bozulma; hükümsüz kalma; dağılma; kendiliğinden ortadan kalkma

Inhisar

Tekel; monopol; alımın veya satımın tek bir elde toplanması

In’ikad

Bağlama; kurulma; toplanma

Inkılâp

Değişme; bir halden başka bir hale dönme; devrim

Inkıta

Kesilme; kesinti; ara verme

Inkıyâd

Boyun eğme; kendini teslim etme

Inkisâm

Taksim olma; parçalanma; bölünme; ayrılma

Inkişaf

Açılma; gelişme; gelişim; açınım

Inkiza

Bitim; sona erme

Insicâm

Bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlık

Inşâî

Inşaya, yapıya ait

Inşaî hak

Yenilik doğuran hak; bir hukuki durumun ortadan kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir hukuki durumun yaratılması için kişinin kullandığı hak

Intac

Sonuç verme; nitelendirilme; sonuçlandırılma; bitirme

Intifa

Yararlanma; bir şeyden istifade etme

Intifa hakkı

Yararlanma hakkı; başkasına ait bir malda, kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkilerine sahip olmayı içeren irtifak hakkı çeşidi

Intihâb

Seçme; seçilme; seçim

Intikal

Bir mal üzerindeki tasarruf hakkının, kanun ile belli kimselere geçmesi

Intizâm

Düzgünlük; çeki düzen; düzenlilik

Intizâr

Bekleme; beklenilme; gözleme; gözlenilme

Inzibât

Yolunda olma; genel emniyetin yolunda olması; sıkı düzen

Inzimâm

Eklenme; katılma; ilave

Ipham

Belirsizlik

Ipka

Kalma; yerinde bırakma; görevinde bırakma; yenileme

Ipotek

Hak sahibine, alacağını, bir taşınmaz malın değerinden elde etme yetkisini veren sınırlı bir ayni hak.

Ipotek akit tablosu

İpoteğin kurulması sırasında tapu memuru tarafından düzenlenen ve ipoteğin durumunu gösteren resmi senet.

Ipotek belgesi

Tapu sicil müdürlüğü tarafından verilen ve ipotek akit tablosunun özetini içeren belge.

Ipotekli borç Senedi

Taşınmaz rehni ile güvence altına alınmış kişisel bir hak nedeniyle, yetkili tapu görevlilerince ilgili taşınmaza değer biçilerek, taşınmaz değerinin bağlandığı (sürümünün kolaylaştırıldığı) kıymetli evrak.

Iptal

Hukuk kurallarına aykırı biçimde yapılmışbir idari işlemin yargı organının kararıyla ortadan kaldırılmasıdır

Irae

Tayin etme; gösterme

Irae edilmek

Gösterilmek

Iras

Yapma; etme; birine (zarar) verme, sebep olma

Irat Senedi

Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak.

Irca

Eski duruma çevirme; geri döndürme; indirgeme

Irca olunma

Eski duruma getirme; çevirme; döndürme

Irsen

Irs yoluyla; miras yoluyla (geçerek)

Irtibat

Bağlantı; ilişki; ilgili olma

Irtifak

Hacet talep etme; ihtiyaç duyma; yükümlenim

Irtifak hakları

Bir taşınmaz üzerinde, bir kullanma ve yararlanmaya rıza göstermeyi veya mülkiyete özgü bazı hakların kullanılmasından kaçınmayı gerektiren ve diğer bir taşınmaz veya kişi yararına ayni hak olarak tesis edilen hukuki işlem.

Is’af

Yerine getirme

Isâl

Vardırma; vardırılma; ulaştırma; ulaştırılma

Isbât

Şahit ve delil göstererek doğrusunu ortaya çıkarma

Iskan ruhsatı

Bir binada oturulabilmesi için, yapının tamamlanmasından sonra ve İmar Kanunu’na göre, o yapının kullanılabileceğine ilişkin olarak verilen belge.

Iskat

Düşürme; hükümden düşürme; yok etme; iptal

Islah

Düzeltme; davada tarafça düzeltme; iyileştirme; iyi bir hale getirme

Islahât

Düzeltme veya iyileştirme işleri

Isnad

Bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme; bir şeye dayandırma; yükleme

Istılâh

Terim

Istiane

Yardım isteme

Isticar

Kira ile tutma; kiralama

Isticvap

Sorguya çekme; sorguya çekilme

Istida

Dilekçe; arzuhal; emanet bırakma; himaye (korunma) talep etme

Isti’dâd

Kabiliyet; akıllılık; anlayış; yetenek

Istidlâl

Bir kanıta dayanarak, bir nesneden sonuç çıkarma; kanıt ile anlama

Istifa

İsteğe bağlı olarak bir görevden ayrılma.

Istifade

Yararlanma; faydalanma

Istiglâl

Ipotek; ev, dükkân, tarla ve bunlara benzer taşınmazların geliri, karşılık gösterilerek rehine koyma

Istihap

Yanına almak

Istihdâf

Hedef tutma; amaç edinme; amaçlama

Istihdâm

Hizmete kabul etme; kullanma; çalıştırma

Istihkak

Hak istemek; hak ediş; bir şey üzerinde hak iddiasında bulunma

Istihkak davası

Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir aynî hak iddiasında bulunmayı konu alan dava

Istihlâk

Tüketim; kullanarak bitirme

Istihrâç

Çıkarma; çıkarılma; netice çıkarma; anlam çıkarma; anlama

Istihsal

Üretim; üretme; elde etme

Istikraz

Borç alma; ödünç alma

Istilzâm

Gerektirmek

Istimâ

Davada dinleme; yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile,tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlemesi

Istimâl

Kullanma

Istimval

Ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin mallarına el konulması

Istina

Dayanak; dayanma

Istinad

Dayanma; senet, delil sayma

Istinâd etmek

Dayanmak; bir şeyi dayanak(mesned) olarak almak

Istinkâf

Çekimser kalma; çekinme; geri durma; sakınma

Istinsah

Suret çıkarma

Istirdâd

Geri alma; alınma; geri isteme

Istisna

Ayrı tutma; kural dışı sayma

Istisna sözleşmesi

Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi.

Iş’âr

Bildirme; yazı ile bildirme; gösterme

Işgal

Tapu kütüğüne göre sahipsiz mal durumuna geldiği anlaşılan taşınmaz malları edinme yolu.

Işhâd

Şahit getirme; tanıklık ettirme; tanık gösterme

Işkâl

Zorlaştırma; güçleştirme

Iştigal

Meşgul olma; bir işle uğraşma

Iştirâ

Alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak

Iştira hakkı

Hak sahibine, istediği zamanda, bir malın malik

Iştirâk

Katılma; ortak olma; ortaklık

Iştirak halinde mülkiyet

Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi.

Ita

Verme; ödeme

Itfa

Söndürme; ödeme; bir borcu, ödeme, takas, af gibi bir sebeple kapatma; sona erdirme

Itlâk

Salıverme; koyuverme; boşamak; demek; denilmek; tabir

Itmam

Tamamlama

Ittiba

Uyma; itaat etme

Ittihâd

Bir olma; birleşme; birlik

Ittihâz

Edinme; edinilme; kabul etme; sayma; tutma; alma

Ittisâl

Bitişme; kavuşma; yakınlık

Ivaz

Karşılık; bedel; eder; karşı bedel; mukabil eda; fiyat

Ivazlı akit

Iki tarafa borç yükleyen sözleşme

Ivazsız akit

Tek tarafa borç yükleyen sözleşme

Izaa

Kaybetme; yitirme

Izafe

Zammetmek; katmak; karıştırmak

Izale

Giderme; giderilme

Izale-i şüyuu

Herhangi bir malın kendisinin veya satılarak bedelinin paylaştırılması suretiyle, bu mal üzerindeki ortaklığın (paydaşlığın) giderilmesi.

Izhâr

Açıklama

Izrar

Zarar verme; zarara sokma.

Iztırâr

Zorunluluk; çaresizlik.

Iztırar hali

Kişinin açlık,susuzluk hali nedeniyle yada mevcut bir tehlike nedeniyle;üçüncü kişiye verdiği zarardan dolayı sorumluluk durumuna ilişkin hukuki konumu. BK.mad.52/;765 s.TCK.mad.49/3; TMK.mad.753

ibka

kalmış, bırakılmış

icazet

Müsaade, ruhsat, mümeyyiz küçüklerin kendiliklerinden yaptıkları borçlandırıcı işlemleri velî veya vasîlerince sonradan verilen izin, müsaade.

ikraz

Borç verme ;ödünç verme.

ittihaz etmek

Saymak, tutmak, … olarak görmek.

Ilka

Koymak, birakmak. Terk etmek, Öne atmak

itham

Suçlama, Suçlu görme.

ittiham

Suç altında bulunmak, Suçlamak. Töhmet altında olmak, Suçlandırmak.

iftikar

Yoksulluğunu, fakirliğini açığa vurmak

ihtizaz

Titreşme, titreşim.

irtikâb

Bekleme, gözleme. Bir işe girişmek

islah

Taraflardan birisinin davada yapmış olduğu bir usul işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesidir.

irtikâp

Kötü iş yapma, kötülük etme. Yalan söyleme, hile yapma.

iltimas

Kayırma, ayrıcalık gösterme

ilânihaye

Sonsuza değin, sonsuza kadar

ihtisaren

Kısaca, özet halinde

iptida

Başlangıç, ilk

istişare etmek

Danışmak

ikrah

Korkutma, tiksinme, iğrenme

isticvap name

Yapılan sorgulamanın yazıldığı kağıt

ilhak

Kendine bağlama, kendine takma

indelhace

İhtiyaca binaen, ihtiyaca göre

intihal

Aşırma, bilgi hırsızlığı

ihtiyari

İsteğe bağlı, seçmeli olan

inhisari

Kendi başına, tekelli

işmam

Hafif olarak duyurmak, koklatmak. Hissettirmek

ilanihaye

Sonsuza kadar.

irtikap

menfaat sağlama

Isdar etmek

Çıkarmak

icbar

Zorlama, zorunda bırakma, zorla bir işi yaptırma.

iğfal etmek

Aldatmak, kandırmak, baştan çıkarmak

iktibas

1.Ödünç alma. Alıntı. 2.Yabancı hukukun tamamen ya da bazı kanunlarının olduğu gibi veya değiştirilerek kabulüdür. Benimsenen hukukun, benimseyen ülke tarafından istenerek gönüllülük esasına dayalı, bilinçli olarak seçimi ve aktarılmasıdır.

intizam

Düzenli, düzgün olma.Düzen, çekidüzen

ihya

Yeniden canlandırma, çok iyi duruma getirme,geliştirme, güçlendirme.

illiyet rabıtası

nedensellik bağı

iğfal kabiliyeti

aldatma,kandırma yeteneği

izale’i şüyu

herhangi bir ortak malın ortaklar arasında paylaşılamaması sonucunda mahkeme yolu ile satılması ve paylaşılmasıdır. Paydaşlığın giderilmesi de denilebilir.

imhal etmek

Mehil vermek, Süre vermek, Sonraya bırakmak

istifham

Soru;

insicam

bir düzeye gitme; düzgün söz; düzgünlük; tutarlılık

imhal

Mühlet verilmesi,süre verilmesi, erteleme.

istizan

bir şeyi yapmak için izin alma, izin isteme, yetki isteme

iftira

bir kimseye gerçek olmayan, olumsuz bir durumu, bir suçu, amaçlı olarak, bilerek yükleme

ifşa etmek

Afişe etmek , ortaya çıkarmak, ilan etmek , yaymak…

infaz

Bir kararı, bir yargıyı yerine getirme, uygulama, yürütüm. Yargı sonunda verilen kararın uygulanması

iaşe

yedirip , icirme , besleme bakma

ivedi

Acele , çabucak…

istimlak

Kamulaştırma,

itiyat

Alışkanlık, Huy

isnat

Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme

iddianame

Ceza yargılamasında, hazırlık soruşturmasının kamu davasının açılması için yeterli düzeye eriştiğinin anlaşılması üzerine savcının dava açtığını bildiren yazılı belge.

icmal

özet

istinabe

Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek üzere başka bir yerde bulunan bir tanığın, tanığın bulnduğu yerde ki mahkeme tarafından ifadesinin alınması

istida

1.Dilekçe, arzuhâl. 2.Emanet bırakma , himaye talep etme.

Iztırar

zorunluluk, çaresizlik, mecburiyet

istihlak

Tüketim

iltisak

Kavuşma, bitişme, birleşme, bağlantı

istihza

alay, ironi

iade-i mahkeme

Mahkeme tarafından verilerek kesinleşen bir hükümle ilgili olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirlenen hallerde (CMK md.311) hükümlü lehine veya aleyhine olarak yeniden yargılama yapılmasına “yargılamanın yenilenmesi” veya “iade-i muhakeme” denilmektedir.

işbu

Bu, özellikle bu, tam olarak bu.

istikşaf

Araştırma

ittihaz

kabullenmek

ide

Düşünce, fikir.

ikale sözleşmesi

Bozma sözleşmesi, işçi ve işveren arasında iş sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sona erdirilmesi

ikrah

Korkutma

icap

öneri, teklif

iddet – iddet müddeti

Türk Medeni Kanunu’na göre boşanan kadının tekrar evlenmesi için beklemesi gereken üç yüz günlük süre.

Ittıla Etmek

Öğrenmek, haberdar olmak.

Islah Etmek

(bir şeyi) daha iyi bir duruma getirmek, düzeltmek, iyileştirmek.

izahtan vareste

Açıklanmaya gerek olmayan, apaçık ortada olan.

iradi

1.Dışsal bir zorlama olmaksızın, kişilerin iradeleri sonucu olarak ortaya çıkan 2.İradeli, istençli 3.(Osmanlı Dönemi) iradeden gelmiş. Konulmuş, yerleştirilmiş

iddet müddeti

Bekleme süresi. Türk Medeni Kanunu’na göre boşanan kadının tekrar evlenmesi için beklemesi gereken üç yüz günlük süre.

ihtilâs

Nitelikli zimmet anlamına gelmekte olup zimmetin hile ya da aldatıcı bir yöntem ile gerçekleştirildiği durumlardır

istinaden

(bir görüşe, gerekçeye) dayanarak, güvenerek, dayanılarak, dayandırarak.

ibraname

İki taraf arasında herhangi bir alacak ya da verecek olmadığını ve tarafların bu konuda hak talep etmediğini gösteren belge

istivcap

Bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir vakıa hakkında mahkeme tarafından dinlenmesi anlamına gelmekte olup, davanın aydınlatılmasına katkıda bulunan bir usul işlemidir.

isticvab

Bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir veya birkaç vakıa hakkında mahkeme/hakim tarafından sorguya çekilmesi (dinlenmesi) demektir.

iktiham

(Bir zorluğu) giderme, kaldırma, yenme; (olumsuz bir duruma) dayanma, katlanma

İade

Geri verme; geri çevirme; eski duruma getirme

İade-i Muhakeme

Muhakemenin iadesi.

İbra

Bir kimsenin zimmetini haktan beri kılmaktır ki, iki kısımdır : biri ibra-i iskat, diğeri ibra-i istifadır.

İbraz

Ticari senetler muamelelerinde senedi, hamilin muhataba veya borçluya göstererek kabulünü veya tediyesini istemesine denir.

İcap

İnşayı tasarruf için iptida söylenilen sözdür ki tasarruf onunla ispat olunur.

İcar

Kira

İcmâl

Özet, kısaltma, yorum

İcra

Bir mahkemenin ilamının veya idari bir kararın hükmünün yerne getirmek demektir.

İcra Vekilleri Heyeti

Bakanlar Kurulu

İctima

Toplantı, toplanmak, biraraya gelmek

İçtihat

Herhangi bir hukuki mesele hakkında hukuk alimlerinin fikir ve mütalâalarıdır.

İddianame

Soruşturma sonunda savcının topladığı delilleri, şüphelilerin cezalandırılmasını talep ettiği kanun hükümlerini ve bu hükümlerde yer alan karşılıklarını, gerekçeleri ve kurduğu illiyet bağı ile birlikte izah-talep ettiği metin.

İfa

Yerine getirme

İfa Etmek

Yapmış olmak, yerine getirmek

İfrat

Herhangi bir konuda aşırı gitme, aşırılık

İfraz

Ayırmak, tefrik etmek.

İfsat

Karışıklık, düzeni bozma

İfşa

Açığa çıkarma, açığa vurma.

İhraz

Kazanmak, elde etmek.

İhsas.

Kapalıca anlatım, hissettiriş.

İhsas-ı Rey

1- Tarafını belli etmek 2- Hakimin devam etmekte olan davaya ilişkin görüşünü ( kararını ) belli ederek davanın seyrini etkilemesidir.

İhticaca Salih Olmak

Yazılı bir belegenin delil olabilme gücüne sahip olması.

İhtilaf

Anlaşmazlık, çekişme. Aykırılık. Söz, tutum, durum ve davranışlarda birbirine aykırı ve muhalif olma. Çelişki.

İhtilat

Katılma, başkalarıyla ilişkilerde bulunma, haberdar yaşam.

İhtira

Bilimsel buluşlar üzerindeki haklar

İhtirazi Kayıt

Muayyen hakları kullanmak hususunda serbestisini muhafaza etmek isteyen tarafın bu hususta vaki beyanıdır.

İhtiyati Haciz

Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir borcun alacaklısının, borçlunun elinde veya üçüncü şahısta olan menkul ve gayrimenkul mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilmesidir.

İhzar

Hazır bulundurma, hazır hale getirme. Duruşmalarda hâkim önünde hazır bulundurma.

İkale

Bir hukuki muamelenin vücut verdiği bir vaziyeti, ikinci bir hukuki muamele ile eski haline getirmek demektir.

İkametgâh

Mesken, konut, ikâmet edilen yer. Bir kimsenin yerleşmek niyetiyle oturduğu yer. Herkesin bir tek ikâmetgâhı vardır. Tüzelkişilerin bazen birden çok ikâmetgâhı bulunabilmektedir.

İkmal

Eksik malzemenin tamamlanması,temin edilmesi.

İkrar

Aleyhine hukuki neticeler husule getirebilen maddi veya hukuki bir vakıanın doğruluğunu tasdiktir.

İktisap

Bir şeyin mülkiyetini elde etmek demektir.

İktisat Vekâleti

Ekonomi Bakanlığı

İktizâ

Gerek;lüzüm.

İlam

Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar; kararı bildiren belge.

İlga

Kanun, tüzük veya yönetmeliklerin yeni bir kanun, tüzük veya yönetmelikle yürürlükten kaldırılmasıdır.

İlliyet bağı

Nedensellik bağı; bir neden ile ortaya çıkan sonuç arasındaki ilişki.

İltibas

Karistirilma; benzeşim; karışıklık.

İltihak

Başka devletler tarafından imza edilmiş bulunan bir muahedeye iştirak etmek isteyen diğer bir devletin müracaat ettiği hukuki muameleye denir.

İlzam

Bir şeyi lazım kılmak.

İmtiyaz

Farklılık, ayrıcalık.

İnfaz

Gereğini yapma;yerine getirme; icra etme

İnfisah

Akdin kendiliğinden ortadan kalkmasıdır.

İnkılâp

Devlet eliyle memleketin içtimai hayatının ve müesseselerinin makul ve ölçülü metotlar ile köklü bir surette yenileştirilmesi.

İntifa hakkı

Başkasına ait bir maldan yararlanma, başkasına ait bir malı kullanma hakkı.

İntihab

Seçme,seçilme,seçim.

İptidai itiraz

Ilk itiraz

İrad Senedi

Bir alacak nedeniyle üzerinde gayrimenkul mükellefiyeti kurulan bir taşınmazın değerinin, taşınmazdan ödenmesi gerekli bir para borcu biçiminde bağımsızlaştırılarak, sürümünü artırmak için bağlandığı kıymetli evrak.

İrtifak

Mevcut bir mal üzerinde kullanma hakkı.

İrtihan

Rehin olarak alma, alınma.

İsticvap

Sorguya çekme.

İstihkak

Kazanılan şey, hakedilen.

İstihkak davası

Taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde mülkiyet veya diğer bir ayni hak iddiasında bulunmayı konu alan dava.

İstikak

İspat davası

İstikraz

Ödünç alma, borç alma.

İstiktap

tarafı sorguya çeken yargıcın yeteri kadar ikna olmaması durumunda,senedi imza ettiği iddia olunan tarafa yazı yazdırması,imza attırması; yargıç, istiktap yoluyla elde edilen imza ile elde bulunan imzayı karşılaştırır ve ikna olmaya çalışır

İstima

Davada dinleme,yargıcın duruşmada iki taraf veya vekillerinin sözlü olarak ileri sürdükleri sav ve savunmaları ile tanık ve bilirkişinin beyanlarını dinlenmesi

İstimlâk

Kamulaştırma; kamu kurum ve kuruluşlarınca kamu yararı kararına dayanılarak özel mülkiyete konu taşınmazların bedeli peşin ödenerek alınması

İstimval

Devletin,olağanüstü durumlarda ilgililerin rızası olmasa bile yasa gereğince ve değer pahası karşılığında kişilerin elindeki mallara el koyması

İstinabe

Dosyanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması.

İstinkaf

Sakınmak

İstirdat

Geri almak.

İstisna

Ayrı tutma; kural dışı sayma.

İstisna Akdi

Yüklenicinin (müteahhidin), ücret karşılığında, iş sahibi için eser ortaya çıkarmayı borçlandığı sözleşme; eser sözleşmesi.

İstizah

Açıklama istemek

İştira

(iştirâ) – alım hakkı; satın alma hakkı; hak sahibine istediği zamanda bir şeyin malikinden, o şeyin mülkiyetinin kendisine kararlaştırılan bedel karşılığında devrini isteme yetkisi veren hak

İştirak halinde mülkiyet

Kanundan veya sözleşmeden ötürü birbirlerine ortaklık bağı ile bağlı bulunan kimselerin, bu ortaklıkları nedeniyle bir malın mülkiyetine elbirliğiyle sahip oldukları ve her birinin hakkının, o malın tamamını kapsadığı mülkiyet biçimi

İtfa

Ödeme

İtiyadi

Tekrarlanan, Alışkanlık haline gelen

İttisâl

bitişme; kavuşma; yakınlık. “

İvazsız akit

tek tarafa borç yükleyen sözleşme

İvedi

Acele

İzale i Şüyu

Ortaklığın giderilmesi davası

İzale-i şuyu

Ortaklığın giderilmesi,ortaklığa son verme

İzdivac

Evlenme

İtikaf

Bir yere çekilip ibadet etmek.

İrtihal

Göçme, ölme

İstimrar

Sürüp gitme, süreklilik.

İhtisas

Uzmanlık, uzmanlaşma.

İta Amiri

Satın alımlarda ihale ve ödeme onayı için imza yetkisine haiz kamu görevlisi

İstinaden

Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak, güvenerek.

İhtiva

İçine alma, içinde bulundurma, içerme

İş’ar

Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek.

İbraname

Aklama belgesi

İstinaf

Temerrüte düşen borçlunun borcun muaccel olması anından borcun ifasina kadar geçen zamandaki faiz.

İntihal

Aşırma (hırsızlık), başkasına ait düşünce, görüş, bilimsel eser, yazı ve dizelerin, kaynak gösterilmeden kendisine aitmiş gibi gösterilmesi.

İntifak Hakkı

Bir eşyayı sadece kullanma ve ondan yararlanma yetkisi sağlayan ayni haktır.

İkrah

Bir kimseyi yapmak istediği şeyi yapmamaya, yapmamak istediği şeyi yapmaya korkutarak zorlamak

İka etmek

genetik olarak insan ırkının ıslahı bilimiYapmak,etmek,oluşturmak.

İKTİBAS

Ödünç alma. Alıntı.

İntaç

Sona erdirme, bitirme

İstihlaf

Mirasçı murisin haklarını ve borçlarını istihlaf eder. ( ardıl (halef) olma. )

İstinaf

bir işe yeniden başlamak, Dava mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim.

İştibah

Şüphelenme,şüphe,kuşkulanma:kuşku

İtiyadi suçlu

kasıtlı bir suçun temel şeklini ya da daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda ikiden fazla işleyen kişi

İktibas

Ödünç alma, ödünç alınan şey, alıntı

İstihsal

Üretim; üretme; elde etme

İkrazat

Borç verme, Borçlar.

İsnat

Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme. Karacılık, iftira.

İsnad

Bir şeyi veya bir işi, birisi için yaptı diyebilme, bir şeye dayandırma, yükleme.

İltisak

Kavuşma, birleşme, bitişme.

İLAMAT

Bir davanın mahkemece nasıl bir hükme bağlandığını gösteren resmi vesikalar.

İrtikap

Kötü iş yapma, kötülük etme Yiyicilik. Yalan söyleme, hile yapma.

İLMÜHABER

Birinin yer,hal,medeni durum vb şeylerini gösteren resmi belge. Bir şeyin teslim alındığını gösteren belge,alındı kağıdı

İstinaf Mahkemesi

İstinaf, Arapça kökenli bir kelime olup,İstinaf Mahkemesi Yargıtay ile ilk derece mahkemeleri arasında olan yargısal denetimin adıdır.

İddia

İleri sürülerek savunulan düşünce, sav.

İstinaden

Bir görüşe, gerekçeye dayanarak, güvenerek, dayanılarak, dayandırarak.

İşar

Yazı ile bildirme.Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek.

İstizag

Herhangi bir konuda açıklayıcı bilgi isteme, bir sorunun açıklanmasını isteme.

İmtiyaz

Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık

İstiktab

Söyleyip yazdırma, yazısını kontrol etmek için bir kimseye bir kaç satır yazı yazdırma.

İşkal

Güçleştirme,zorlaştırma, çetinleştirme,müşkilleştirme

İnha

Birini resmi bir göreve atamaya ya da bir üst aşamaya getirmeye ilişkin, ilgili makama yazılmış öneri yazısı.

İcbar

Zorlama

İnhisar

Tekel

İstişare

Danışma

İbate

Bir yerde barındırma

İhtirazi Kayıt

Taraflardan birinin sözleşmelerin ya da uluslararası anlaşmaların bir maddesine çekince koyması, ihtirazi kayıt koyduğu konuda/maddede bir takım haklarını saklı tutması ya da şarta bağlaması şeklinde kendini gösteren şart

İzinsiz defin

Ölen kimsenin yasa dışı gömülmesi işlemi. İlgili yer Mezarlıklar Müdürlüğünde kayıt yapılmadan ve yine bu kurumdan izin alınmadan yapılan defin işlemidir.

İstikşafi

Keşif, tanıma amaçlı görüşme

İka

Yapma, etme.

İnsiyak

İçgüdü

İçtimai

Toplumsal

İltica

sığınma

İntibak

Bir durum ya da çevreye uyma, uyum; uyarlama, uyarlanma.

İntişar etmek

Yayılmak, çıkmak, yayımlanmak.

İltisak

Kavuşma, bitişme, birleşme

İKBAL

Yüksek bir makama ya da iyi bir duruma erişme

İstirdad

bir şeyi sahibine iade etmek ve geri ödemek

İktifa

Yetinme

İstinaf Kanun Yolu

İstinaf kanun yolu, ilk derece mahkemesi ile temyiz incelemesi arasında, ikinci derece bir denetim mekanizması ve kanun yoludur.

İNTİFA HAKKI

Başkasına ait taşınır ya da taşınmaz bir mal, bir hak ya da belirli bir mal varlığı üzerinde belirli bir kişiye tam yararlanma imkanı tanıyan bir irtifak hakkıdır.

İstinabe

Bir mahkemenin kendi yargı çevresi dışında ifa edilecek bir iş için bir başka mahkemeden iş yahut işlemin ifası isteminde bulunması

İzale

Giderme, sona erdirme

İstizah

Herhangi bir durumla, sorunla ilgili olarak açıklayıcı bilgiler isteme.

İkale Sözleşmesi

İşçi ve işverenin aralarında karşılıklı olarak yapacakları bir anlaşmayla iş akdine her zaman sona erdirebildikleri sözleşmeye denir

İkmalen Vergi Tarhı

İkmalen vergi tarhı, her ne şekilde olursa olsun bir vergi tarh edildikten sonra bu vergiye müteallik olarak meydana çıkan ve defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak miktarı tespit olunan bir matrah veya matrah farkı üzerinden alınacak verginin tarh edilmesidir.

İnfial uyandırmak

Kızgınlığa yol açmak, öfke yaratmak

İntibak

Bir duruma, bir ortama ya da çevreye uyma, alışma.

İstikşaf

Aslını anlamaya çalışma, keşfe çalışma, keşif çalışması yapma

İçtima

Toplanma,bir araya gelme, toplantı

İhtarname

Bir kişinin ya da kurumun hukuki boyutu olan durumlar için kanunlara, sözleşmelere ya da gelenek ve göreneklere dayanarak ilgili tarafa yazılı olarak hak ve taleplerini bildirmesi

İnikad

Akdin kuruluşunu ve hukukî varlık kazanmasını ifade eden İslâm hukuku terimi

İmhal

Mühlet vermek

İyi niyetli 3. kişi

Bir hakkın kazanılmasında iyi niyeti hukuk düzeni tarafından korunan kişidir

İştirak

Ortaklık, ortak olma, paydaşlık.

İvazlı İktisap

Bir malın mülkiyetinin veya bir menkul değerin, bir kişiden bir başka kişiye, karşılığında herhangi bir bedel (ivaz) sağlanmadan veya öngörülmeden, geçirilmesidir.

İta Amiri

Ödemeye yetkili görevli

İtidal

Ölçülülük; aşırı olmama; orta olma; ılımlılık

İmza

Kendi ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması.

İntizar

Bekleme, gözleme

İştirak Nafakası

Velayeti kendisine verilmeyen eş aleyhine, ergin olmayan çocuk lehine herhangi bir talep olmaksızın da hâkim tarafından hükmedilen nafaka türüdür. Bu nafaka türünde eşlerin kusur durumunun hiçbir önemi yoktur. Bu nafaka türündeki amaç ergin olmayan çocuğun yetiştirilmesi, sağlık barınma, eğitim vs. giderlerine velayet kendisine verilmeyen eşin mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır.

İhtar

Uyarı, uyarma, bir şeyi birine anımsatma

İtlaf

Öldürerek ortadan kaldırma, yok etme, öldürme

İTİZAR

Kusurunu beyan edip af dileme

İkale

İbraname bir borcun sona ermesi anlamına gelirken; ikale, borcu doğuran hukuki işlemin sona erdirilmesi, eş deyişle, iş akdinin sonlandırılmasına karşılık gelmektedir.

İhtirazi kayıt

1.Çekinme, sakınma, çekince 2.Belli hakların kullanma hakkının saklı tutulması

İşbu

Bu, özellikle bu.

İhtiyati Haciz

Bir para alacağının zamanında ödenmesinin garanti altına alınması amacıyla, mahkeme kararı ile borçlunun mallarına önceden, geçici olarak el konulmasıdır

İvazsız tasarruf

Herhangi bir karşılık alınmadan yapılan bir hukuki işlemlerdir. Borçlu tarafın herhangi bir kazanımı olmadan alacağından feragat etmesini, miras hissesinden vazgeçmesini veya bir mal vermeyi söz vermesi ivazsız tasarrufa örnek teşkil eder .

Kaanî

Kanaat eden; yeter bulup fazlasını istemeyen; inanmış; kanmış

Kaasır

Zorla işleten; kısa

Kabil

Kabul eden; kabul edici; olan; olabilir

Kabl-el-işgal

Işgalden önce

Kabul

İcabın karşı tarafça olumlu biçimde cevaplandırılması.

Kabz

Alma; elde tutma; edinme

Kabzeylemek

Almak; elde tutmak; edinmek

Kadastro

Arazilerin,arsaların yerini, alanını, sınırlarını ve sahiplerini belirtip plana bağlama işi;

Kadîm

Çok eski zaman; eski

Kadri maruf

Takdir edilen miktar.

Kadük olma

Değer yitimi.

Kâffe

Hep; bütün; cümle

Kâfi

Yeter; yeterli

Kagir

Taş veya tuğladan imal edilmiş yapı; kargir.

Kaide

Kural; usul; ilke; prensip; esas; temel;yol; taban; ayaklık

Kaim

Başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen

Kâim

Başka bir şeyin ya da kişinin yerine geçen.

Kaime

Kağıt para

Kal’

Koparma; sökme; çıkarma; çıkarılma; temelinden çekip alma

Kalbetme

Değiştirme; çevirme

Kambiyo senetleri

Poliçe, çek ve bonodan ibarettir.

Kambiyo taahhüdü

Ticari bir senet üzerine imza koymak suretiyle doğan soyut borç.

Kamu düzeni

Bir ülkedeki kurum ve kuralların, devletin güvenliğini, kamu hizmetlerinin iyi işlemesini ve bireyler arasındaki ilişkilerde huzuru, hukuk ve ahlak kurallarına uygunluğu sağlamasıyla oluşan düzen.

Kamu haczi

Devletin, Vergi Usul Kanunu kapsamına giren vergi, resim, harç ve bunlara bağlı ceza, faiz ve zamlar ile kamu hizmetleri uygulamasından doğan ve ödenmeyen alacakları nedeniyle, borçlu durumundaki kişilerin mal ve haklarına el koyması.

Kamu hakları

Şahıslar ile devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen hukuk kurallarından, yani kamu hukukundan doğan haklardır.

Kamu hizmeti

Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri tarafından veya bunların gözetimi ve denetimi altındaki diğer kişilerce, kamunun genel ve ortak gereksinimlerini sağlamaya yönelik olarak sürdürülen faaliyetler.

Kamu hukuku

Devletin örgütlenmesi, faaliyetleri, yetki ve görevleri ile devletle kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı.

Kamu malları

Özel mülkiyete konu olamayan ve doğrudan doğruya kamunun (halkın) yararlanmasına ayrılan mallar.

Kamu tüzel kişileri

Tamamen kamu yararının gerçekleşmesi için çalışan ve kamu gücü kullanan, kanunla veya kanunun verdiği açık yetkiyle kurulan kamu idare ve kurumları.

Kamu Yararı

Kamunun, ulusal birliğin ve devletin gereksinimleriyle ilgili ve bunlara uygun olan durum.

Kamulaştırma

Devlet veya kamu tüzel kişilerinin, kamu yararının gerektirdiği durumlarda ve karşılığını (bedelini) peşin ödemek koşuluyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunda gösterilen usullere göre mülk edinmesi.

Kanaatbahş

Inandırıcı

Kanun

Anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından bir şekilde ve bu ad altında tespit edilmiş bulunangenel, sürekli ve soyut hukuk kurallarıdır.

Kanun hükmünde kararnameler

TBMM’ nin bir kanunla yetki vermesi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından belli konuları düzenlemek amacıyla çıkarılan yazılı hukuk kurallarıdır.

kanun sözcüsü

savcı

Kanun tasarısı

Nakanlar kurulunun hazırlayarak TBMM ‘ ne sunduğu kanun projeleridir.

Kanuni intifa hakkı

Kanun tarafından bazı kişilere tanınan ve hakkı doğuran olayın ortadan kalkmasıyla son bulan; hak sahibine, başkasına ait bir mal (hak) üzerinde kullanma ve ürünlerinden yararlanma yetkisi veren bir irtifak hakkı.

Kanuni ipotek hakkı

Kanunun öngördüğü bazı durumlarda, bazı kişilerin (kanun gereği) sahip olduğu ipotek kurma hakkı.

Kanuni müşavir

Vesayet altına alınmasına gerek olmayan ancak fiil ehliyetinden kısmen mahrum edilmesi kendi yararına olan reşit kimseye, bazı işler için görüşü alınmak üzere mahkemece atanan danışman.

Kanuni şuf’a hakkı

Kanundan (müşterek mülkiyet hakkından) doğan ve hissedarlık (paydaşlık) devam ettiği müddetçe varlığını koruyan, hak konusu şeyin bir üçüncü kişiye satılması halinde hak sahibine o şeyi öncelikle satın alma yetkisi veren hak.

Karabet

Yakınlık

Karâr-gîr

Kararlanmış; kararı verilmiş; karara bağlanmış

Kârine

Ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması

Karineyi hal

Duruma göre

Karye

Köy

Karz

Ödünç

Kasıt

Uygun olmadığını bilerek yapılan eylem.

Kast

Kanunun suç saydığı bir eylemi ve onu meydana getirecek hareketin sonuçlarını bilerek ve isteyerek işlemek iradesi

Kat’

Kesme; kesilme; karar verme; sona erdirme

Kat irtifakı

Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir binanın yapımı borcunu ve bina tamamlandığında da kat mülkiyeti kurulması yükümünü doğuran bir irtifak hakkı.

Kat maliki

Bağımsız bölümler üzerinde kurulan kat mülkiyeti hakkına sahip olan kişi.

Kat malikleri kurulu

Kat mülkiyetine konu taşınmazdaki bütün kat maliklerinin oluşturduğu kurul.

Kat mülkiyeti

Bir yapının bağımsız bölümleri üzerinde kurulan, arsa payı ve anagayrimenkuldeki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet hakkı.

Katibi adil

Noter

Kâtib-i adil

Noter

Katip

Yazıcı,daktilograf,yazman.

Katiyet kesbetmek

Hale gelmek

Kavâid

Kaideler; usuller; kurallar; yasalar

Kavi

Kuvvetli

Kaynak hakkı

Hak sahibine, bir başkasının arazisindeki kaynağın sularını almak ve kendi arazisine akıtmak (kullanmak) yetkisi veren bir irtifak hakkı.

Kayyum

Belirli bir işin görülmesi ya da bir malın veya malvarlığının yönetilmesi için sulh mahkemesince atanan kişidir.

Kazaî içtihatler

Mahkemelerde vermiş oldukları kararlarda bir sorunun çözümlenmesiyle ilgili olarak kabul edilmiş olan ilkelerdir

Kazaî karar

Yargısal karar

Kaza-î merci

Yargı organı; mahkeme

Kazai rüşt

15 yaşını bitirmemiş olan mümeyyiz bir küçüğün, ana ve babasının muvafakatiyle mahkemece reşit kılınması

Kazaî tefsir

Yargısal yorum

Kazanılmış Hak

Yürürlükte olan hükümlere göre bir kimse yararına sabit olan hak, müktesep hak, hakkımüktesep.

Kaziyye-i muhkeme

Kesin hüküm

Kazuistik

Önceden görülebilecek sorunları belirleyip bunlara ilşkin ayrıntılı çözüm üretme (juristische kasuistik = her hadiseyi hususiyeti zaviyesinden kavramaya çalışan hukuki hadisecilik)(Veli Kafes Hâkim-37658)

Keenlemyekün

Sanki hiç yokmuş gibi, sanki hiç olmamış gibi.

Ke-en-lem-yekün

Sanki yokmuş; hiç yokmuş; hiç olmamış gibi

Kefalet

Kefil olma; kefillik, bir kimsenin alacaklısına karşı, o kimsenin borcunun yerine getirilmesini sağlamak yükümlülüğü altına girmek.

Keff-i yed

Elçekme; vazgeçme; karışmama

Kemâl

Olgunluk; tamlık; eksiksizlik

Kerhen

Iğrenerek; istemiyerek; hoşlanmıyarak; zorla; zoraki

Kesb

Çalışıp kazanma; edinme

Kesbetmek

Kazanmak; edinmek; sağlamak

Ketmetmek

Gizlemek; saklamak; sır tutmak

Keyfiyet

Iş; durum; mesele

Kezailik

Aynı şekilde

Kıstâs

Ölçü; ölçüt

Kıstelyevm

Göreve gelinmediği veya geç gelindiği için maaş veya gündelikten kesinti yapılması.

Kışlak

Kışın hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer. Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, kış mevsiminde hayvanlarını barındırmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanıla gelen arazi.

Kıyâs

Karşılaştırma; oranlama; örnekseme

Kifâyet

Kâfi olma; yetme; yetişme; yeterli olma; yeterlilik

Kişi

Hak sahibi varlık

Kişisel haklar

Kişinin maddi ve manevi tüm varlığı ile ilgili bulunan ve bu varlığın serbestçe geliştirilmesi amacına yönelik olan hak ve hürriyetlerdir

Kitab’ül-icare

Icar kitabı; Mecelle’de kira bölümü (faslı)

Kollektif şirket

Ticari bir işletmeyi ticari ünvan altında işletmek üzere hakiki şahıslar arasında kurulan ve ortaklardan hiçbirinin sorumluluğu sınırlanmamış olan ticari şirkettir.

Komşu

İsim; konutları yakın olan kimselerin birbirlerine göre aldıkları ad sıfat; sınır ortaklığı bulunan, mücavir.

Konişmento

Konşimento, ya da taşıma senedi (bill of lading) üzerinde yükleyici, alıcı,ihbar mercii den başlıyarak her türlü bilginin yeraldığı kıymetli evraktır.

Konkordato

Dürüst borçlunun önerip de en az üçte iki alacaklısının kabulü ve ticaret mahkemesinin onaması ile ortaya çıkan bir anlaşmayla, alacaklıların bir kısım alacaklarından vazgeçmesi ve borçlunun da bu anlaşmaya göre kabul edilen borcun belli yüzdesini, tamamı

Konsinyasyon

mal satışları bazı hallerde doğrudan doğruya yapılmaz. Bir kişi aracılığıyla olur. Mal aracının deposuna, bir banka deposuna, umumi mağazalara veya gümrük antrepolarına gönderilir. Emanet suretiyle yapılan bu şekildeki satışlara, konsinyasyon suretiyle sa

Kontrat

Mukavele; sözleşme

Kovuşturma

İddianamenin savcılık aşamasından sonra mahkemenin kabul etmesiyle savcılıktan sonra karar verilmesine kadarki süreç.

Kuru mülkiyet

Bir mal üzerinde, (malikin sahip olduğu ayrıcalık ve yetkilere zarar gelmemek üzere) bir başkasına tanınan intifa veya sükna gibi fiili kullanma hakkının varlığı durumunda malikin sahip olduğu mülkiyet hakkı.

Kuvvei müsellaha

Güvenlik kuvvetleri

Kuyûd

Kayıtlar; bağlar; deftere geçirmeler

Külfet

Sıkıntı; zorluk; yük; zahmet; eziyet

Küsur

Artık

Küşad

Açma; işletmeye açmak

Kütüb

Kitaplar

Kamus

Sözlük

Kaza-i taksim

Ortakların kendi aralarında anlaşarak ortak mallarını paylaşamama durumunda ortaklığın giderilmesi talebiyle mahkemeye başvurmaları ile açılan dava süreci sonunda yargı yoluyla ortak mallarının paylaştırılması

Keşide

Bir çek veya poliçenin düzenlenerek imza edilmesi ve ilgiliye gösterilmek üzere lehtara veya hamile verilmesi işlemi

Kodifikasyon

Kodifikasyon, yayımlanan mevzuatın derlenip toplanması ve mevzuatta yapılan değişikliklerin ilgili ana mevzuata işlenmesi faaliyetidir.

Külliyat

Hakkında yazılan tüm eserleri barındıran dizi

Kolluk

Soruşturma işlemlerini yapan ve kanunlarda belirtilen güvenlik görevlileri

Kabili rücu

Dönülebilir

Kani

Kanmış, inanmış

Kolektif

Birçok kimseyi ya da nesneyi içine alan; birçok kişi ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan.

Karine

ipucu; belirti; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun (sonucun) çıkarılması; aksi ispatlanana kadar kabul edilen.

Kayın Hısımlığı

Evlenmeyle oluşan hısımlıktır. Eşin annesi, babası, kardeşi kayın hısmı sayılır.

Kan Hısımlığı

Ortak soydan gelen kişiler arasındaki bağdır. Anne, baba, çocuklar 1. dereceden; kardeşler 2 dereceden; amca, dayı, hala 3. dereceden kan hısmı sayılır.

Kahir Ekseriyet

Ezici Çoğunluk

Kriter

Kıstas; ölçüt; ölçü

Kubbealtı

Topkapı Sarayında vezirlerin devlet işlerini görmek üzere toplandıkları yer.

Kulis

Bir işin bilinmeyen yönleri; meclis koridoru; Tiyatro sahne arkası

Kronoloji

Olayların zaman sırasına göre dizilişi, Tarihî olayların zaman sırasına göre oluşumunu inceleyen ilim

Kazara

İstenmeden ;kaza sonucu; kazaen

Keenlemyekun

Yokluk; Bir hukuki işlemin hüküm doğurması için uyulması gereken temel ve biçim koşullarından birinin bulunmaması hükümsüzlük.

Katılan

Verilecek karar sonrasında itiraz ve diğer hakları talep eden müşteki veya mağdur

ketmi verese

mirasçılığın gizlenmesi: Hasımlı veraset ilamı alınmak üzere açılacak bir dava ile, miras bırakanın tüm mirasçılarının belirlenmesi ve davacının bu mirasçılar arasında yer alıp almadığının saptanmasıdır.

Keşif

Bir olay veya durumun oluş sebeplerini anlayabilmek için yerinde inceleme yapma

Keşideci

Çek veya poliçeyi, düzenleyerek ve imza ederek, muhataba ya da lehdara yapılacak ödeme için, ödeme emri veren gerçek ya da tüzel kişidir.

Kamus-i Türki

Türkçe sözlük

Kanun-i Esasi

“Temel Kanun” ya da Anayasa anlamındadır. Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasası 23 Aralık 1876’da ilan edilmiş, 1878’de II. Abdülhamit tarafından askıya alınmış, 24 Temmuz 1908 ihtilali sonucunda yeniden yürürlüğe girmiş ve kısmen 20 Nisan 1924 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır.

Kadim

Başlangıcı geçmişin derinliklerinde bulunan, pek çok eskiye uzanan, öncesiz

Kadirşinas

Değerbilir, İyilikbilir.

Konvansiyon

Genellikle bir gelenek biçimini alan, üzerinde anlaşmaya varılmış, şart koşulmuş veya genel kabul görmüş standartlar, normlar, sosyal normlar veya kriterler kümesidir.

Kıyas

Kanunda açıkça yazılmayan bir fiilin, kanunda suç olarak tanzim edilen bir fiile benzetilerek cezalandırılması anlamına gelmekte olup maddi ceza hukukunda kıyas yasağı ilkesi mevcuttur.

Kain

bulunan, olan.

Kıymetli Evrak

Kısaca, kıymetli evrak, hakkın senede bağlı olduğu ve hakkın senetsiz olarak ileri sürülemediği ve devrinin mümkün olmadığı,içerdikleri hakkı temsil etmeleri bakımından bizatihi bir değer ifade eden senetlerdir.

katib-i adil

noter

Külli

Bütün, tmle ilgili

Keşide etmek

Çek, bono, poliçe, senet gibi değerli kağıt hükmündeki belgeleri doldurmak, düzenlemek veya imzalamak.

Kısas

Bir suçluya ceza olarak, başkasına yaptığı kötülüğün aynısını verme, uygulama.

Kesinlik Sınırı

İstinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilmesi için kanunla öngörülmüş olan parasal sınırlardır.

ketmetme (ketm)

saklama, bir haberi sözü, gizli tutma

kifayet

1.yetecek ölçüde, miktarda olma, yeterli olma, yetme. 2.bir işi başarabilecek, yapabilecek yetenekte olma.

Ketmi verese

Gerçekte mirasçı sıfatına sahip olduğu halde bir kimsenin bu sıfatı gizlenerek, yok sayılarak mirasın intikalinin ve paylaşılmasının sağlanmasıdır.

kuvertür

Sigorta hukukunda teminat.

Kloz

Sigorta sözleşmelerinin kapsamını genişleten veya daraltan özel şartları ihtiva eden ek maddelerdir.

Küllî icra

Yalnızca bir alacaklının hukuka başvurmasına rağmen, diğer her alacaklının haciz sonrasındaki satıştan ödeme almasına külli takip denir. Bu tip icrada borçlu kişinin tüm mal varlığına el konulmaktadır. İflas hukukunda iflas yolunu ifade eder.

Kod Kanun

Bir alanda yeni baştan düzenleme yapan kanundur. Örneğin 1983 tarihli ve 2872 Sayılı ‘Çevre Kanunu’ bir kod kanun, bu Kanunda değişiklik öngören herhangi bir kanun ise çerçeve kanundur.

Laakal

En az

Lâ-akall

En azından; daha aşağı olmaz

Lâfz (lafız)

Söz

Lâhik

Yetişen; ulaşan; eklenen; sonradan tayin edilen; yenisi

Lâübâlî

Ilişiksiz; kayıtsız; saygısız; senli benli

Lâ-yete gayyer

Sabit; değişmez; bozulmaz

Layiha

Dilekçe; yazılı dilek; istek; tasarı

Lede-l-hâce

Hacet,ihtiyaç görüldüğü zaman

Ledelicap

Icap ettiğinde

Levâzım

Gerekli şeyler; malzeme; malzemeler

Literatür

herhangi bir bilim dalinda yazilmiş olan yazi veya eserlerin bütünü.

Livâ’

Bayrak; mülkî idarede kazâ ile vilâyet arasında bir derece; sancak

Lokavt

İşveren tarafından kendi teşebbüsüyle veya bir işveren kuruluşun kararına uyarak işçilerin topluca işten uzaklaştırılmasıdır

Lükata

Buluntu; sokakta bulunup alınan sahibi belli olmayan şey.

Liyakat

Layık olma, yaraşırlık, uygunluk, değim

Lâ-yüs’el

Yaptığından sorumlu tutulmayan, yaptığı hakkında soru sorulmayan

Leh

Bir şeyden veya bir kimseden yana olma, aleyh karşıtı

Levvam

Çekiştiren, dedikodu yapan, başa kalkan

Liberal

Kişi özgürlükleri, düşünce özgürlüğü ve siyasi özgürlükler yanlısı kişi; başkalarına karşı hoşgörülü olan kimse, hoşgörüye dayanan tutum.

Lehtar

Senet üzerinde adı yazılı olan kişi. Hamiline veya emrine yazılı senetlerde ise lehtar senedi elinde bulunduran ya da emrinde tutan kişidir

Literal

Kelimesi kelimesine, her şeyi harfi harfine yerine getiren, yalın sade.

Lahiya

Gerekçeli karardan sonra verilen itiraz.

Lalettayin

Rastgele, gelişigüzel, sıradan

Lehdar

yararlanan. sigortadan faydalanan gerçek ya da tüzel kişi veya kişilerdir.

Layüsel

Kendisinden hesap sorulamayan,sorumsuz

Likit alacak

Tutarı belli (muayyen), bilinebilir, hesaplanabilir alacak anlamındadır.

Lağvetmek

1- Bir kuruluşu kaldırmak, işleyişine son vermek. 2- Hükümsüz kılmak, feshetmek, dağıtmak.

Levazım

Gerekli olan şeyler, gereçler.

Liyakat

1.layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk. 2.yeterlilik, yetenek

Maada

…başka

Maarif

Tahsil ile elde edilen ilim, malûmat, bilgi. meharet. üstadlık. hüner.

Madde-i sabıka

Yukardaki hükümler; geçen hükümler; daha önce anılan maddeler

Maddi edim

Borçlunun malvarlığı ile ifa edeceği edim türü

Maddi mal

Taşınır ve taşınmaz mallar gibi fiziksel varlığı olan, gözle görülüp elle tutulabilen mal.

Madrûb

Dövülmüş; darbolunmuş; vurulmuş

Ma’dûd

Sayılı;

Madun

Alt aşamada bulunan, birinin buyruğu altında görevli,Ast.

Mafevk

Üst

Mağsûb

Gasbedilmiş; zorla alınmış mahal yer

Mahalli hukuk

Yöresel dar hukuk.

Mahalli idareler

Köy, kasaba ve şehir adı verilen belli yerleşim alanlarındaki mahalli ihtiyaçları gidermek üzere çeşitli kamu hizmetlerini yürütmekte olan kuruluşlardır

Mahcur

Vesayet altına alınmış kişi; kısıtlı

Mahcuz

Haczedilen; hacizli; üzerine haciz konulmuş

Mahdut

Sınırlanmış; tahdit edilmiş

Mahfuz

Saklı; gizli

Mahir

Becerikli – İşinin Ehli.

Mahiyet

Nitelik; bir şeyin aslı, esası, içyüzü

Mahkumunbih

Hüküm konusu

Mahlûl

Hallolunmuş; çözülmüş; mirasçısı bulunmayan ve hükümete kalan

Mahpus

İradesi dışında, bir mekanda tutulan, hapsedilen

Mahrukat

Yakacak,yakıt.

Mahrum

Yoksun; dilediğini, istediğini elde edemeyen

Mahsulât

Mahsuller; ürünler

Mahsup

Hesap edilmiş; hesaba dahil edilmiş

Mahsus

Özgü; özel; müstakil; özel olarak

Mahzar

Erişen, ulaşan.

Makable Şamil

Geçmişe uygulanan, geçmişe şâmil olan.

Makable şâmil

Geçmişe dokunan; geçmişe etkili olan; geçmişteki olayları da etkileyen

Makable teşmil

Bir hükmün etkisinin geriye yürütülmesi

Makaddim

Takdim eden dilediğini öne alan ve ileri geçiren,her şeyi yerli yerine koyan demektir.

Makrûn

Yakınlaştırılmış; yaklaştırılmış; yakın; ulaşmış

Maksûr

Kasrolunmuş; kısıtlanmış; kısıtlı

MAKSUT

KAST EDİLEN- İSTENİLEN GÜDÜLEN AMAÇLANAN.

Maktu

Götürü; belirli; miktarda; değeri biçilmiş; pazarlıksız

Maktul

Kasten öldürülen kişi.

Makul

Akla Uygun- Mantıklı- Ölçülü.

Makule

Çeşit; tür; soy

Mal

Hakikî veya hükmî bi kimsenin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü (Varlık, servet, para, ticaret eşyası gibi.)

Mal birliği

Eşlerin, (evlilik sözleşmesinde birliğe dahil olmayacaklarını belirttiği mallar istisna olmak üzere) evlenme zamanında her birinin malik olduğu ve evliliğin devamı süresince mülk edindiği bütün malların dahil olduğu birlik üzerinde kocanın (karının şahsi

Matrah

Bir verginin miktarını belirtmek için esas alınan değer.

Matuf

Yöneltilmiş; yönelik

Mazarrat

Zarar; zararlar; zarar verici; zarar verme

Mazbata

Tutanak

Mazbut vakıf

Yönetimi devlet tarafından ele alınmış vakıf

Mazhar

Erişen; bir şeyden yararlanma; ulaşma

Mazireti sahiha

Gerçek engel

Mazmûn

Ödenmesi gereken şey

Maznun

Zanlı; sanık

Meail

Sorunlar

Mebaliğ

Meblağlar; tutarlar; ganimetler; paralar

Mebânî

Binalar; yapılar

Mebde

Evvel;başlangıç; prensip; ilk unsur

Mebi

Satılan şey

Meblâğ

Para tutarı; akçe

Mebnî

Buna dayanan; ….den dolayı; ……den ötürü; bu sebeple; bu yüzden; üzerinde kurulu

Mecâri

Su yolları; akıntı yerleri; su yatakları; mecralar

Meccanî

Parasız; bedava

Mecmu

Toplam, yığılmış, bir araya getirilmiş.

Mecmuu

Tümü; tamamı; hepsi

Mecra

Bir işin gidiş, oluş yolu; akarsu yatağı; su yolu

Mecruhiyet

Yaralama

Me’cur

Kiraya verilen şey; kiralanan

meczum

anlaşılan

Meçhul

Bilinmeyen; tanınmayan

Meçzum

Anlaşılan

Medar

Dayanak; yardım; elverişli

Medarı tatbik

Uygulanabilir

Medih

Övgü- Övme

Medlûl

Delillendirilmiş; delil getirilmiş şey; bir kelimeden veya işaretten anlaşılan

Mefhumu muhalif

Karşıt kavram

Mefruğunbih

Devir konusu şey

Mefruğunleh

Kendisine bir şey ya da hak devrolunan kimse

Mefruşat

Döşeme; ev eşyası.

Mefsuh

Feshedilmiş

Mehil

Süre; önel

Melhuz

Muhtemel; gerekebilecek; umulur; beklenir

Memalik

Ülke

Memnu

Menedilmiş; yasaklanmış; yasak

Memur

Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanmış olan kişilerdir.

Men

Yasak etme; bırakmama; durdurma; esirgeme; vermeme; önleme

Men etmek

Engellemek; yasaklamak

Menâfi

Menfaatler; yararlar; çıkarlar

Menafil

Yararlar

Menba’

Kaynaklar; çıkış yeri

Menfaati amme

Kamu yararı

Menfî

Olumsuz

Menfi edim

Borçlunun bir şeyi yapmamak şeklinde icra edeceği edim türü.

Menfi Zarar

Olumsuz zaradır.

Men’i muaraza davası

Bir mal üzerinde;başka bir kimse tarafından ileri sürülen hak veya yapıların el atmanın önlenmesi isteğiyle açılan dava

Menkul

Taşınır; taşınır mal

Menkuz

Bozulan

Menşe

Kaynak; kök; başlangıç

Mera

Bir veya birkaç köy veya beldeye ayrı ayrı veya ortak olarak,hayvanları otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi

Merbut

Bağlı

Merhun

Rehnedilen mal

Mer’i

Yürürlükte; geçerli

Meriyet

Yürürlük

Mersule

Gönderilen

Mesağ

Izin; ruhsat; cevaz

Mesaha

Ölçme; ölçümleme

Mesail

Meseleler

Mesâkin

Meskenler; oturulacak yerler

Meskûn

Içinde insan oturan; oturulan; yerleşilmiş

Mesmu

Dinlenen; dinlenebilir; karar için incelenebilir

Mesned

Isnad edilen şey; dayanılan şey; dayanak; rütbe

Mesul

Sorumlu

Meşfu

Şuf’a (önalım) hakkının ilişkin olduğu mal

Meşhûd

Görülen

Meşhudat

Şahitlik

Meşru müdafaa

Uğranılan bir saldırı karşısında kişinin kendisini korumak için başvurduğu yol.

Meşruhat

Açıklamalar verilmiş, şerhler konulmuş, tafsilât.

meşruiyet

Hukuka uygunluk.

Meşrut

Şart koşulmuş; şartlı; şarta bağlı

Meşruta tevliyet davası

Vakfeden kişinin mütevelliği kime şart kıldığı yolundaki uyuşmazlıkla ilgili dava

Metruk

Terk Edilmiş.

Metrukiyet

Yürürlükte bulunan kanunun uygulanmaması durumu.

Mevaşi

Koyun,keçi,öküz,inek gibi hayvanlar; geviş getiren hayvanlar; hayvan

Mevdaddı mahsusa

Özel hükümler

Mevhûm

Varsayılan; var olarak kabul edilen; kuruntuya dayanan

Mevkuf

Vakfedilen şey

Mevrid

Varacak yer

Mevsukiyet

Sağlamlık

Mezrûât

Ekilip biçilmiş tohumlar; ekinler

Mezun

Izinli; yetkili; bir okulu (kursu) bitiren kişi

Mezuniyet

Izin; yetki; bir okulu (kursu) bitirip diploma alma

Mikâp

Bir şeyin küp olarak değeri (örneğin; metremikâp

Milk

Kudret; tasarruf; mülk

Minval

Şekil

Miras

Ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet.

Miras Şirketi

Mirasın açılmasından, bölüştürülmesine kadar, mirasa dahil olan mal, hak ve borçların oluşturduğu topluluk.

Misillû

Benzer; örnek gibi

Muaccel

Ivedi; peşin; vadesi (eceli) gelmiş; ödenmesi gereken hale gelmiş.

Muacceliyet

Borcun vadesinin gelmiş olması

Muaddel

Değişik

Muaddün-li-l-istiglâl

Kiraya verilmek üzere yapılmış şey; kiralık eşya

Muadil

Denk; eşit

Muafiyet

Affedilmiş olma; bağışıklık; yükümlülük dışında tutulmuş

Muâhede

Antlaşma; karşılıklı ant içme

Muahhar

Sonraya bırakılmış; tehir edilmiş; sonraki

Muallak

Havada boşta duran; sürüncemede kalmış

Muamelat

Muameleler; işlemler

Muaraza

Çekişme; sataşma; birbirine karşı gelme; bir hak talebi; kavga

MUASSIR

Aynı yüzyıl içinde olan.

Muavin

Yardımcı

Muayyen

Belirli; belli; saptanmış

Muayyen mâ-adâ

Başka; dışında

Mubayaa

Satın alma

Mucibince

Gereğince; uyarınca

Mucip

Gerektiren; gerektirici; icapcı; öneri sahibi

Mucip sebepler

Gerektirici sebepler; gerekçe

Mugayir

Aykırı; zıt; ters

Muhakeme

Yargılama

Muhammen

Tahmin edilen

Muharrer

Yazılı; yazılmış

Muhassas

Tahsis olunmuş; tayin edilmiş; özgü

Muhatara

Riziko; zarara uğrama tehlikesi; tehlike; zarar ve ziyan

Muhayyerlik

Bir sözleşme ile,belirlenen edimin yerine bir başkasını geçirmek yetkisi; seçimlik hak

Muhdesat

Sonradan yapılmış; sonradan meydana gelmiş şeyler; yeni şeyler

Muhik

Haklı; geçerli; uygun; gerekli

Muhkem kaziye

Kesin hüküm

Muhtar

Özerk; bağımsız; köyde devlet işlerini gören köyün başı

Muhtelif

Çeşitli; değişik; farklı

Muhtevî

İçeren, barındıran.

Muhtıra

Uyarı

Mukabeleihilmisil

Karşılıklılık esası

Mukabil

Karşılık; karşı

Mukabil dava

Mukabil dava.

Mukaddem

Önce; önce gelen; daha öncede bulunan

Mukadderat

Kader; yazgı; ölçülebilen,sayılabilen şeyler

Mukarrer

Kararlaştırılmış

Mukarrerat

Kararlar; kararlaştırılan şeyler

Mukataa

Arazinin belli bir ücret karşılığında kiraya verilmesi; bağ,bahçe,arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi

Mukavele

Sözleşme; akit; bağıt

Mukayyet

Kayıtlı; sınırlı; kaydolunmuş; deftere geçirilmiş

Mukriz

Ikraz eden; borç veren; ödünç veren

Muktazi

Gerekli

Munkati

Kesilmiş; ara verilmiş

Munkazi

Bitmek

Munsifane

Insaflı ölçüde

Muntafî

Sönme; ortadan kalkma

Muntazır

Bekleyen; gözetleyen

Murabaha

Kanunun belirlediğinden fazla faiz alınması; tefecilik

Murakabe

Denetleme; kontrol; gözetme

Murakıp

Denetçi

Muris

Kazandıran; veren; miras bırakan, ölümüyle, hakkında miras hukuku hükümlerinin uygulandığı kişi; miras bırakan

Murtabit

Bağlantılı

Musaddak

Tasdikli; onaylı

Musakka

Sulu tarla;suyu bulunan taşınmaz.

Musakkaf

Üstü tavanla örtülmüş; tavanı,damı olan;

Musakkafat

Gelir getiren kapalı (damlı) binalar

Musaleh

Mirasçı

Mutad

Alışılmış; âdet olunmuş; normal

Mutakabat

Uzlaşı

Mutalebe

Talepte bulunma; istemde bulunma

Mutallaka

Boşanmış kadın

Mutasarrıf

Tasarruf eden; sancakların en büyük mülki amiri

Mutavassıt

Aracı; aracılık eden; vasıta olan

Mutazammın

Içine alan, üstüne alan; kefil olan; ödemeyi üstlenen

Mutazarrır

Zarar gören kimse

Muteber

Geçerli; itibarlı; hatırı sayılır; güvenilir; sağlam

Muteberiyet

Geçerlik; geçerlilik

Mutlak hak

Herkese karşı ileri sürülebilen haklardır.

Mutlak muvazaa

Tarafların gerçekte herhangi bir muamele yapmayı düşünmedikleri halde, sadece üçüncü şahısları yanıltmak amacıyla, aralarında bir muamele yapılmış gibi göstermeleri

Muttali

Öğrenme; haberdar olma; bilgilenme

muvacehe

yüzleştirme

Muvâcehe

Yüzleştirme; yüz yüze gelme

Muvafakat

Uygun görme; onama; razı olma; rızası olma

Muvaffakat

Uygun görmek, onaylamak, kabul etmek.

Muvafık

Uygun; yerinde

Muvakkat

Geçici; süreksiz

Muvâzaa

Danışıklı işlem

Muvâzene

Denge

Muzâf

Izafe edilmiş; bağlı; bağlanmış; katılmış; yönelik

Mübâdele

Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi; değiştirme; değiş-tokuş; değişim

Mübaşir

Yargıç tarafından verilen emir ve tedvirleri tatbik ile vazifeli adliye memurudur.

Mübayaa

Satın alma

Mübayenet

Zıtlık, iki şey arasındaki zıddiyet, aykırılık.

Mübâyenet

Birbirine zıt olan şeyler, kaideler, iddialar, hükümler arasındaki görünüş

Mübâyin

Zıt; aykırı; ters

Mübeyyin

Gösterir

Mücâvir

Komşu olan; yanında bulunan

Mücbir

Zorlayıcı; zorlayan

Mücerred

Soyut; genel

Mücmel

Kısa ve öz olarak anlatılmış; açıklanmadıkça ne anlama geldiği anlaşılamayan ibare

Müctemian

Topluca; toplu olarak

Müdafi

Savunucu; savunan

Müdahalenin men’i

Taşınır veya taşınmaz bir mala karşı yapılan maddi elatma veya sataşmanın, ayni hakka dayanılarak önlenmesi.

Müdahil

Davaya müdahale eden

Müddea

Davacının dava ettiği şey; dava konusu

Müddeaaleyh

Davalı; hakkında dava açılan kişi

Müddeabih

Dava konusu

Müddei

Davacı; iddia eden kişi

Müddei aleyh

Davalı; hakkında dava açılan kişi

Müddei umumi

Savcı

müdde-i umumi

Cumhuriyet Savcısı,iddiacı

Müddeiumumiye

Cumhuriyet savcısı.

Müdrik

İdrak eden.

Müebbet

Sonsuz; süresiz

Müeccel

Vadeli; vadeye bağlanmış; zamanı henüz gelmemiş

Müeddî

Tediye eden; eda eden; doğuran

Müesses

Kurulmuş; kurulu; tesis edilmiş

Müessir

Tesir eden; etkili; tesirli

Müeyyid

Teyid eden; doğrulayan; kuvvetlendiren

Müeyyide

Yaptırım; destek; hukuk kurallarının uygulanmasını sağlamak ve zorlamak için yasalara konulan hükümler; bir kuralın emir ve yasaklarına uyulmadığı zaman karşılaşılacak olan tepkidir.

Müflis

Iflas eden kişi; mahkemelerce iflasına karar verilen kimsedir

Mühür

Bazı kişi ve kurumların, yaptıkları işlemi veya koruma altına aldıkları eşyayı belgelendirmek için kullandıkları kazılı damga vb. araç.

Mükellef

Yükümlü; ödevli; görevli

Mükellefiyet

Yükümlülük; bir kimseye veya bir şeye yükletilen yüküm; görev

Mükerrir

Tekerrür.

Müktesep

Kazanılmış kazanılmış hak

Müktesip

Iktisap eden; kazanan; edinen

Mülâhaza

Düşünce; görüş

Mülâhazât

Düşünceler

mülga

Kaldırılmış, ilgâ edilmiş.

Mülhak evkaf(vakıf)

Vakıf yöneticileri(mütevelliler) tarafından yönetilen ve Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından denetlenen vakıflar

Mülki

Ülke ile ilgili; ülke yönetimine ilişkin

Mülkiyet hakkı

Kişiye, kanunların öngördüğü sınırlar içinde, sahibi olduğu maldan ve malın hukuki ve doğal ürünlerinden yararlanma ve o mal üzerinde tasarruf etme yetkisi veren egemenlik hakkı.

Mültezem

Gerekli görülen; kayırılan

Mülzem

Bağlı

Mümâselet

Benzeme; benzeyiş; andırma

Mümasil

Örnek; misâl; benzeyen; andıran

Mümellek-ün-leh

Kendisine bir şey temlik olunan kimse

Mümellik

Temlik eden; mülk olarak veren kişi

Mümessil

Temsil eden; temsilci

Mümeyyiz

Sezgin; temyiz eden; iyiyi kötüden ayırma yeteneğine (temyiz gücüne) sahip kimse.

Mümtâz

Üstün; ayrıcalıklı; imtiyazlı

Mümteni

Çekinen; imtina eden; olamaz;

Münakale

Bir taşınmazla ilgili yeni kayıtla eski kayıt arasında bağlantı kurma. (tedavül)

Münakaşa

Artırma ve eksiltme.

Mün’akit olmak

Bir sözleşmenin kurulması; akdin oluşması; üzerinde anlaşma yapılmak

Münasip

Uygun

Münâzaa

Uyuşmazlık; çekişme; anlaşmazlık

Münaziünfih

Niza konusu; uyuşmazlık konusu olan şey; dava konusu

Münbais

Doğan; ileri gelen

Müncer

Sonuçlanan; şu veya bu sonuca varan

Mündemic

Içinde bulunan; (içinde)yatan

Münderecat

Içerik; kapsam; içindekiler

Münferiden

Tek tek; ayrı ayrı; tek başına

Münfesih

Infisah etmiş; bozulmuş; dağılmış

Münhal

Boş, görevlisi bulunmayan.

Münhasır

..ye özgü; ..ye ayrılmış; ..ye mahsus; sınırlanmış; ayrılmış

Münkasem

Bölünmüş

Münkati

Kesilen; kesilmiş; kesik; aralıklı

Münkir

Inkar eden

Münselip

Kaybetme, keybeden

Müntakil

Intikal eden; geçen

müntehap

şeçilen,seçilmiş bulunan

Müntehî

Nihayet bulan; sona eren; son; en son; bir şeyi tamamlayan

Mürâdif

Eş anlam; aynı anlam

Mürafaa

Sözlü duruşma; genellikle Yargıtay’da veya İdare Mahkeme’lerinde yapılan duruşmaya verilen ad

Müraselât

Gönderilen şeyler; mektuplar; yazışmalar

Mürettep

Tertip edilmiş; düzenlenmiş

Mürtebit

Bağlantılı; ilişkili; ilgili

Mürtefi

Kaldırma kaldırılmış

Mürtehin

Rehin alacaklısı; ipotek hakkına sahip

Mürur hakkı

Geçit hakkı

Müruru zaman

Zaman aşımı; bir davanın açılması veya hükmün yerine getirilmesi için kanunen belirli zamanın geçmesi

Müsaade

Izin; yardım; uygun olma; serbestlik

Müsadere

Zoralım; bir kimsenin taşınır veya taşınmaz bir malının, kendi isteği olmaksızın devlet tarafından elinden alınması

Müsakkaf

Üzeri dam ile örtülü bina

Müsamaha

Hoş görme; göz yumma; tolerans tanıma

Müsâvât

Eşitlik

Müsavi

Eşit; eş düzeyde; aynı seviyede

Müseccel

Tescilli; yazılmış; kayıtlı; damgalanmış

Müspet edim

Borçlunun, belli bir şeyi yapmak ya da vermek şeklinde olumlu bir davranış biçimi ile yerine getireceği edim türü

Müstacel

Ivedi; tez; hemen yapılması gerekli

Müstacelen

Ivedi olarak; acele olarak

Müstaceliyet

Ivedilik; acil olma hali

Müstagallât-ı mevkufe

Hayır kurumlarına gerekli geliri sağlamak üzere vakfedilmiş mallar

Müstehak

Hak eden

Müstehik

Istihkak sahibi; hak kazanmış; haketmiş; layık

Müstelzim

Gerektirici; doğurucu; sonuç doğurucu

müstemir

sürekli, kesintisiz

Müstemiren

Sürekli,aralıksız

Müsteniden

Dayanarak; bir şeye dayanarak; delil göstererek

Müstesna

Ayrık; istisna olan; kural dışı

Müşâ’

Ortaklar arasında beraberce kullanıldığı halde paylara ayrılmamış şey; ortak mal

Müşâbehet

Benzeyiş; benzeme

Müşâbih

Benzeyiş; benzeme

Müşârün-ileyh

Adı geçen; anılan; ilim ve resmi mevkii yüksek olan kimse

Müşkilât

Zorluk; güçlük

müşteki

Şikayette bulunan, şahsî davacı. İlgili makama derdini aktaran.

Müştemilât

Eklenti

Müşterâ

Iştira edilmiş; satın alınmış

Müşterek mülkiyet

Birden çok kişinin, kanun veya hukuki işlem nedeniyle, bir mala, fiilen bölüşmedikleri belirli paylar oranında malik olmaları.

mütakabil

Tekâbül eyleyen, karşı karşıya gelen, karşılıklı durum arzeden.

Mütâlaa

Görüş; irdeleme; düşünce

Müteaddit

Birden fazla; çeşitli

Müteahhidünbih

Taahüt edilen,yapılması istenilen şey

Müteahhit

Taahhüt eden; yüklenici; belli bir inşaatı (eseri) yapmayı üstlenen

Müteallik

Ilişkin; bir şeye dair; ilgili

Müteamel

Alışılagelmiş

Mütebaki

Geriye kalan; artan

Mütecaviz

Devletlerarası hukukuna göre meşru müdafaa dışında olarakdiğer bir devlete silahla tecavüz eden devletin durumudur.

Mütedâir

Dair olan; ilişkin; değin

Mütedavil

Elden ele geçen; dönen; dolaşan; tedavül eden

Müteferri

Eklenti; eklenmiş; ekli; ilişkin; aynı kökten

Müteferriât

Teferruat; ayrıntı

Müteferrik

Dağınık; çeşitli; ayrı ayrı; türlü

Mütegayyib

Kaybolmuş; yitmiş

Mütehammil

Tahammüllü; dayanıklı

Mütehassıl

Doğan; hasıl olan; meydana gelen

Mütehavvil

Değişken; kararsız

Mütekabiliyet

Karşılıklılık

Mütekabiliyet Esası

Bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarına uyguladığı hukuki veya fiili bir davranış biçimine karşılık, diğer devletin de aynı şekilde davranması.

Mütemadi

Failin harekete geçmesiylehitam bulmıyarak, icrası bir müddet uzayan suçtur; kanuna muhalif olarak bir kimseyi tevkif ve hapsetmek, memnu silah taşımak gibi.

Mütemâyil

Eğilimli; taraflı görünen

Mütemerrid

Temerrüde düşen (kimse); yapması gereken bir şeyi yapmamakta direnen

Mütemmim cüz

Tamamlayıcı parça; mahalli örf ve adete göre, bir nesnenin esaslı unsuru olan, o nesne yok edilmedikçe veya parçalanmadıkça yahut niteliği bozulmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan parçalar, o nesnenin tamamlayıcı parçasıdır.

mütemmimcüz

Tamamlayıcı parça, bir şeyin kullanılmasında, kendisinden yararlanılmasında önemli etki ve katkısı bulunan ve asıl şeyden ayrılması imkânsız veya büyük tahribâta sebeb olan parçalar. Nelerin mütemmim cüz olduğunu geleneklere göre belirlemek mümkündür. Bir

Mütenakıs

Çelişik

Mütenasip

Uygun; denk

Müterâfik

Beraber bulunan; karışık; birlikte

Müterettib

Sıralanmış; ait olan; …..üstüne düşen; gereken; meydana gelen; dolayı; meydana gelen

Mütesarlülfesat

Çabuk bozulan

Müteselsil

Zincirleme; dayanışmalı; ardı ardına

Müteselsil Sorumluluk

Birden çok kimsenin, bir borcun veya zararın (tamamının) ödenmesinden, zincirleme olarak ve tek başına sorumlu olması.

Mütevakkıf

Bağlı

Müteveffâ

Vefat etmiş; miras bırakan

Mütevelli

Bir vakfın yönetiminin kendisine verildiği kişi; vakıf yönetim kurulu

Mütevellit

Doğan; ileri gelen

Müttefik-un-aleyh

Üzerine ittifak edilmiş; anlaşma sağlanmış

Müttehaz

Verilen; ittihaz olunan; kabul edilen; yürürlükte bulunan

Müttehit

Birleşik

Müvekkil

Kendisini vekil ile temsil ettiren kişi; vekil eden.

Müvezzi

Dağıtıcı

Müzaheret

Yardım; koruma

Müzakere

Bir mesele hakkında karar vermeden evvel karar verecek kimseler arasında görüşlerin ortaya atılmasıdır.

Müzayaka

Sıkıntı, darlık, parasızlık.

Müzayede

Artırma; açık artırma

Müzekkere

Yargılama makamının, bir kararın yerine getirilmesi konusunda belli bir makama yazdığıyazı.

Mevkufiyet

Tutukluluk durumu, Alıkonulma durumu.

Mezkur

Bahsi geçen, Zikredilen

Mütemadiyen

Devamli olarak

Mübaseret

Bir işe başlama, Girişme

Mütalaa

Adli davada bilirkişilerin verdikleri fikirler

Mevkute

Belirli aralıklarla çıkan (periyodik) yayın

Mağdur

Haksızlığa uğramış

Mehaz

Bir eser yazılırken başvurulan kaynak, su akacak yer, su mecrası

Mahluliyet kararı

Mirasçısı olmadığı için mal varlığının Devlete kaldığına dair mahkeme kararı.

Mütemekkin

Yerleşen, ikamet eden, sakin olan

Müstahsil

Üretimle uğraşan kimse, yetiştirici

Müennes

Dişi, Dişilikle ilgili olan

Mündemiç

Bir şeyin içinde var olan, bulunan, saklı olan.

Muteriz

Karşı gelen, itiraz eden, itirazcı

Nafaka yükümü

Bir kimsenin kanunun öngördüğü yoksulluğa düşmüş olan yakınlarına yardım etmekle yükümlü olmasıdır.

Nâfıa

Bayındırlık işleri

Nağahani

Ansızın

Nahiye

Bucak; bölge; kenar; kısım; çevre

Nail olmak

Erişmek; kavuşmak

Naiplik

Vekâlet

nakız

Bozan, bozucu aksini yapan. Bir ibâdetin geçerliliğini önleyen, bozan.

Nâkız

Bozma; kaldırma;

Nâm-ı müstear

Takma ad; eğreti ad nasb atama; tayin etme; dikme; saplama

Nası ızrar

Suç olarak düzenlenen mala zarar verme fiili.

Nâsıb

Nasbeden; diken; tayin eden; atayan

Nâşî

Neşet eden; ileri gelen; ötürü; dolayı; sebebiyle

Nâtık

Bildiren; bildirici; gösterici; söyleyen; konuşan; idrak eden; düşünen nazara almak göz önüne almak

Navlun

Gemi ile yapılan taşımacılıkta sözleşmeyle belirlenen mal taşıma bedeli.

Navlun mukavelesi

Deniz yoluyla eşya taşımak üzere yapılan sözleşmedir.

Nazarı dikkat

Göz önüne almak

Nazır

Bakan, vekil.

Nebât

Bitki

Nedbe

Yara izi

Nef’î

Çıkar ile ilgili; faydacı

Nema

Büyüme; gelişme; kazanç; kâr; getiri; faiz

Neseben

Soyla ilgili; soy bakımından

Nesep

Ana baba ile çocuklar arasındaki hukuki bağ.

Neşet etmek

Doğmak; ileri gelmek; kaynaklanmak

Netice-i talep

İddia olunan şey.

Nevi

Çeşit; tür

Nez’

Sökme; kaldırma; yoketme

Nezafet

Temizlik,paklık

Nezaret

Denetim; gözetim; bakanlık

Nezetmek

Kaldırmak; ayırmak; ilişiği koparmak

Nısf

Yarım; yarı; yarısı

nısıf

yarı pay

Nidâ

Çağırma; bağırma; ünlem

Nihai karar

Yargılama sonunda verilen karar.”

Nisbî hak

Ancak belirli bir şahsa veya şahıslara karşı ileri sürülebilen daha geniş bir kitleye karşı kullanılma imkanı olmayan sıradan haklar.

Nispi muvazaa

Yapılan asıl muamelenin şartlarını ya da konusunu farklı şekilde göstermeleri

Niyâbet

Vekillik;

Niza

Ihtilaf; çekişme; uyuşmazlık

Nizâm-nâme

Tüzük

Nizasız ve fasılasız

Uyuşmazlık konusu olmadan ve hiç ara vermeden; ihtilâfsız ve arasız

Nokta-i nazar

Görüş; bakış açısı

Nukud

Nakitler; paralar

Nükûl

Vazgeçme; cayma; kaçınma

Nümune

Örnek

Nüve

Bir şeyin özü, Çekirdek.

Nagamât

Nağmeler, ağhenkler, güzel sesler.

Nezdinde

Huzurunda, gözetiminde, yanında

Nesayih

Nasihatler

Norm

Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilke ya da yasaya uygun durum, düzgü

Namütenahi

Ucu bucağı olmayan, sonsuz

Normatif

Bir kural değerini, gücünü taşıyan, düzgüsel.

Nispi Butlan

Hukukta kendiliğinden geçersiz olma, kanuna, kamu düzenine, ahlaka aykırılık halidir. İşlem hukuken vardır ama yapıldığı andan itibaren geçersizdir.

Nizami

1. Nizâma ve düzene ait, nizâmında olan, tertipli, muntazam. 2. Kanun ve nizama uygun.

Nosyon

Anlayış

Niyabet

Toplu mahkemelerde bir hakimin,mahkemenin yetki alanı içerisinde;ancak duruşma salonu dışında yapacağı işlemleri mahkeme adına yapmakla görevlendirilmesidir.

Nehbü-Garet

yağma, malın yağması

NOTER

Çeşitli belge ve işlemlere geçerlik kazandırmak ve yasanın öngördüğü diğer görevleri yerine getirmekle yükümlü, belli nitelikleri ve kendine özgü bir hukuk statüsü olan kamu görevlisi, kâtibiadil.

Nefaset

Kıymetli olma, nefis olma durumu. Değerlilik.

Nedamet

Pişmanlık

Neşet

Meydana gelmek, vücuda gelmek. Büyüyüp kat ve kamet sahibi olmak. Yetişmek, ileri gelmek

Nizamname

Tüzük

nisap

derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması

Nazariye

Kuram

nisab

Derece; istenilen had; asıl; esas; yeter sayı; bir kurulun toplanabilmesi veya karar alabilmesi için gerekli sayıda üyenin bir araya gelmiş olması

Nevi şahsına münhasır

Kendi türüne özgü, emsalsiz, özgün. Bkz. Latince: Sui generis.

nevakıs

noksan; eksiklikler, noksanlar

nesafet(nasfet)

Soyut ve katı nitelikteki kuralların uygulamada doğurduğu haksız uygulamaları yumuşatarak adalet ve hakkaniyete uygun hale getirilmesi.

nush

Öğüt, nasihat

naçar

Çaresiz

Nâşi

Ötürü, dolayı,yüzünden

Neşir

Yayma, dağıtma, yayım

Neşriyat

Yayın

numerus clausus

sınırlı sayıda

Non Bis İn İdem

Aynı dava nedeni için iki kez yargılama yapılamayacağına dair hukuki bir ilkedir.

Objektif iyiniyet

İnsanlar arasındaki münasebetleri kanun, örf ve adetten başka tanzim eden ve hukuk dışındaki mevcut olan ahlak, adap, haysiyet, şeref, doğruluk, insaniyet vs. esaslara denir.

Olası kast

Kişinin, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâli.

Olveche

O şekilde

Onama

Onamak işi, uygun bulma, tasvip.

Orta malları

Yollar, köprüler, camiler gibi herkesin kullanabileceği kamu malları.

Ortaç

Tümleç olabilen,isim ve sıfat gibi kullanılan fiil asıllı kelime sıfat-fiil. ör: gelen çocuk, adı batası adam.

Ortak Yerler

Kat mülkiyetine tabi anagayrimenkulün, kat maliklerince ortaklaşa kullanılıp yararlanılan yerleri.

Ordino

1-Bir poliçenin arkasına yazılan havale emri, 2- Tüccarın malını gümrükten çekebilmesi için vapur kumpanyasından yük konşimentosuna karşılık verilen havale, 3- Denizcilik işletmelerinde gemi adamlarını gemilere atama belgesi.

Ombudsman

Kamu denetçisi, şikayetleri ve birtakım teşebbüsleri ele alıp değerlendiren ve bunlara her iki taraf için de tatmin edici çözümler bulan kişidir.

Onur

Öz saygı

Ölüme bağlı tasarruf

Gerçek kişilerin, ölümünden sonra hukuki etki ve hükümler doğurmak üzere yapmış olduğu hukuki işlem.

Ölünceye Kadar bakma akdi

Taraflardan birinin, ölünceye dek bakma ve kendisini görüp gözetme koşuluyla, malvarlığını veya bir kısım malları öbürküne geçirme (intikal ettirme) borcu altına girdiği sözleşme.

Özel haklar

Şahıslar ile şahıslar arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarından,yani özel hukukundan doğan haklardır.

Özel hukuk

Kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı.

Özgülemek

Bir şey veya bir yeri birine,bir şeye ayırmak,vermek, hasretmek, tahsis etmek.

Örtülü Boşluk

Somut olaya uygulanacak hükmün, yasada yer almasına rağmen, yeterli biçimde arz olunmamasıdır.

Ölüm Karinesi

Kişinin ölümüne kesin gözle bakılacak şekilde kaybolmasıdır.

Öjenik

genetik olarak insan ırkının ıslahı bilimi

özelge (Mukteza)

Bir konudaki görüşü ve yapılması gereken uygulamayı bildiren yazı. Mükelleflerin vergi durumları ve uygulanması bakımından tereddüde düştükleri hususlar hakkında bilgi istemeleri üzerine kendilerine yetkili makamlarca yazılı olarak verilen görüşlerdir.

önel

süre

öndelik

avans

ÖNEL

-iş sözleşmesine göre işçinin işten çıkarılması durumunda tanınan belirli süre -bir işin bitirilmesi için tanınan ek süre.

Pafta

Kadastrosu yapılan yerlerin ada ve parsellerinin, belli ölçülerle çizilmiş haritaları.

Parakete

Geminin saatteki hızını anlamak için kullanılan araç.”

Parsel

İmar düzeni bakımından belli ölçüler gözönüne alınarak sınırlandırılmış arazi parçalarından her biri.

Paydaş

Bir bütünün belli bir kısmından (paydan) yararlanan; hissedar.

Pedavra

Köknar ve lâdin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta; hartama.

Peşin Harç

İ l a m s ı z takiplerde, takip talebinde bulunan alacaklıdan, alacağın binde beşi oranında tahsil edilen miktar

Pey sürmek

Bir sözleşmeyi yapmak için ileri sürülen taminât miktarı önerilen bedel, şart-ı cezâî miktarı.

Pozitif hukuk

Belli bir anda belli bir ülkede yürürlükte bulunan hukuk kurallarının tümü.

Pedersahi

Ataerkil

Plebisit

Halk oylaması

Poliçe

Belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayı kendi adına veya bir başkasının emrine ödemesi için alacaklının borçluya yazdığı bildiri.

Perdebirun

Ağzı bozuk,kötü söz söyleyen, açık saçık konuşan

Pratika

Kıyı sağlık idaresi tarafından gemilere verilen giriş çıkış izni

Potkal

Kaza veya başka bir olayı karadakilere bildirmek için gemilerden denize salınan,içinde mektup olan şişe

Pacta Sunt

Ahde vefa, uluslararası hukuk kurallarının oluşmasında etkili olan ve devletin anayasasında var olan ve devlete antlaşma yapma yetkisi tanıyan kuraldır. Antlaşmalar hukuku kuralıdır. Bu kuralın bağlayıcı niteliği, iyi niyet ilkesine dayanmaktadır.

Paraf

1.Yalnız adın veya ad ve soyadın başharfleriyle atılan kısa imza. 2.Bir yazının görüldüğünü, işlem gördüğünü veya o yazıdan haberdar olunduğunu gösteren kısaltılmış imza.

Peyderpey

Azar azar, yavaş yavaş

persona non grata

istenmeyen kişi

Peçeleme Sözleşmesi

Vergi mükellefleri ve sorumluları; özel hukuk biçimlerini ve kurumlarını olağan kullanımları dışında kötüye kullanarak vergi kaçırma amacı güdüyorlarsa bu amaca yönelik olarak yaptıkları sözleşmelere peçeleme sözleşmesi denir.

Pragmatik

(Fr. Pragmatique) Faydacı, yararcı, eylemle ilgili.

Pinhan

Gizli, saklı, gizlenmiş.

Râbıta

Bağlantı; bağ; düzen; tertip

Râci

Rücu eden; geri dönen; ilgisi olan

Rahin

Rehin veren; rehneden

Rakabe

Devri ve devir alınması olanaklı bulunan şeyin kendisi; örneğin tarla,köle gibi; mala(şeye) hakim olabilme kudreti; çıplak mülkiyet

Rapt

Bağlama; bağlanma; iliştirme; bağlaç

Rayiç

Sürüm değeri; geçerli olan

Rayiç Değer

Bir iktisadi kıymetin, değerleme günündeki normal alım-satım değeri; piyasa değeri.

Ref etmek

Kaldırmak; örneğin itirazın ref’i (kaldırılması)

Refik

Arkadaş

Rehin

Bir borcun yerine getirilmemesi halinde, alacaklarının teminatı olmak üzere ve paraya çevirtme hakkıyla birlikte alacaklı lehine verilen taşınır veya taşınmaz mal güvencesi.

Reisievvel

Birinci reis

Replik

Davacının, davalının cevap layihasına (yazısına) karşı verdiği cevap.

Resen

Kendiliğinden; herhangi bir isteğe gerek olmadan; otomatikman

Re’sen

1. Kendi başına, kendiliğinden. “

Resim

Devlet daire ve kurumlarında görülen hizmet ve yapılan giderlerin karşılığı olarak, sadece o işle ilgisi bulunan kişilerden alınan bir gelir.

Resmi gazete

Başbakanlık tarafından çıkarılan ve kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, tüzüklerin ve bazı yönetmeliklerin yürürlüğe girmesi için yayımladığı gazetedir.

Resmi Senet

Resmi bir makam ve görevlinin, usulüne göre düzenlediği veya onayladığı belge.

Resülmâl

Anamal; sermaye

Reşit

Ergin; rüşt yaşını doldurmuş; onsekiz yaşını dolduran veya onsekiz yaşını doldurmamasına rağmen evlenen veya yasal olarak erginliğine mahkemece karar verilen kişi

Rûz-nâme

Gündem; yevmiye defteri; takvim

Rücu

Dönme; geri dönme; cayma; sözünden dönme; sözünü geri alma; bir ödemede bulunan kimsenin, bu bedeli, asıl ödeme yapması gereken kişiden istemesi;

Rüçhan

Öncelik; üstünlük; imtiyaz

Rüsum

Resimler; devlet dairelerinde ve diğer kamu kuruluşlarında görülen hizmet ve harcamaların karşılığı olarak alınan vergiler

Rü’yet

Davanın bakılmakta olması.

Rad

Redden, Geri çeviren,

Rehnüma

Rehber, kılavuz

Rıza-i taksim

Ortakların kendi aralarında anlaşmak suretiyle ortak mallarını paylaşmaları durumu

Reddiyat

Davadaki masrafları karşılamak için tarafların önceden yatırdığı gider avasından para çekme işlemi

Râhin

Rehin veren kişi

riziko

zarara uğrama tehlikesi, tehlike, zarar ve ziya

Rehnedilen

İpotekli, İpotekli mal.

Ruzname

Günlük

Rantabilite

Sermayenin parasal verimliliğini ifade eder.

Referandum

Halk oylaması. Halkın türlü siyasi ve toplumsal sorunlar karşısında olumlu veya olumsuz görüşünü belirlemek için başvurulan oylama.

Rachat

İdârenin imtiyaz sahibinin hiçbir kusuru olmasa dahi, hizmet ve kamu yararının gerektirmesi nedeniyle, sözleşmeyi tek yanlı feshettiğinde, imtiyaz sahibinin zararını tamamen gidermek zorunda olmasıdır. 2 Devletin durumunun iyi oldugu zamanlarda sermaye piyasasından kendi tahvillerini alması işlemidir. Yani devlet, durumu iyiyse ve bütçe fazlası varsa piyasadan kendi tahvillerini geri satın alır.

RÖDÖVANS

Gelir, irat. Maden İşletme Kirası

REZONANS

Bir sistemin (genellikle doğrusal bir sistemin) bazı frekanslarda diğerlerine nazaran daha büyük genliklerde salınması eğilimidir

Reis

Başkan

Rüşt

Erginlik

Re’sen Vergi Tarhı

Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanunî ölçülere dayanılarak tespitine imkân bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır.

Recim

Şeriat düzeninde bir insanı taşa tutarak öldürme cezası.

Rödevans

Daha ziyade yeraltı kaynaklarının işletilmesi ve kâr paylarının rödevans şeklinde ifade edilmesinden dolayı, bu tür sözleşmelere rödevans sözleşmesi, imtiyaz payına da rödevans ücreti denilmektedir. İmtiyaz hakkı.

Rölativist

Bağıntıcı, göreci

Ram

1. İtaat eden, boyun eğen, itaatli, münkad. 2. Teslim olmak, hükmü altına girmek

rehnli tahvil

Genellikle konut yapımına finansman sağlamak için çıkarılan ve karşılığında ipotekle güvence verilen borç senedi.

Resepsiyon

Bir toplumun hukukî mevzuatının bir başka toplum tarafından, kendi hukuku olmak üzere alınması olgusunu ifade etmektedir. İktibas.

Sâdır olmak

Çıkmak

Safahat

Evreler, safhalar

Sâlif-üz-zikr

Zikri geçen; bildirilen

Salih

Elverişli; uygun

Saniyen

Ikinci olarak

Sarahat

Açıklık; netlik; sarihlik; aydınlık

Sarfiyat

Harcamalar; giderler

Sari

Bulaşan; bulaşıcı

Satış vaadi

Bir kimsenin, taşınmaz malını bir başkasına satmayı (ileride yapılacak satım akdini) taahhüt ettiği sözleşme.

Savcılık

Devlet adına kamu davasını açan makamdır.

Sây

Emek; çalışma

Sayıştay

Devlet mallarını kabız ve sarf ve idare ve edenlerin hesaplarını tetkik ve muhakeme ile mükellef bir heyet.Divanı muhasebat

Saylık

İçerisinde düz taşların bulunduğu, imar ihyaya elverişli arazi.

Sebketmek

Vâki olmak; yapılmak; olmak; ileri geçmek

Sehim

Pay; hisse

Sehven

Yanlışlıkla.

Selahiyet

İzin,müsade,yetki.

Selb

Zorla alma; kaldırma; giderme

Selef

Önce gelen kimse

Semen

Satış parası; satış sözleşmesinde, satana mal teslimine karşılık olarak ödenecek para

Semere

Bir maldan elde edilen ürünler; Tabii Semere

Senedât

Senetler

Sened-i hâkanî

Tapu senedi

Senet

Bir kimsenin yapmaya ya da ödemeye borçlu olduğu şeyi göstermek için imzaladığı resmi kâğıt, belgit.

Senevî

Senelik; yıllık

Serdetmek

Ileri sürmek; öne sürmek; ortaya çıkmak; belirtmek

seyirtmek

Koşmak, koşar adım yürümek

Seyrân-gâh

Gezme yeri; dolaşma yeri

Sigorta primi

Sigorta ettirenin sigortacıya ödemekle yükümlü olduğu ücrettir.

Sin

Yaşanılan süre

Sinkâf

Erkeklik organı ve ilgili sövgülerin tümünün kısaltılmış biçimi.

Sirayet

Bulaşma; yayılma; geçme

Sirkat

Hırsızlık; çalma; çalınma

Siyanet

Koruma

Siyasi haklar

Herhangi bir biçimde devletin yönetimine ve siyasi kuruluşlarına katılmaya yönelik haklardır

Skar

Yara izi, kesi, iyileşmiş yara.

Soruşturma

Suçun işlenmesinden başlayarak yargı verilinceye dek, kolluk, savcı, yargıç yönünden yapılan inceleme, araştırma ve kanıtların toplanması işleminin tümü.”

Sosyal devlet

Fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adaleti ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev bilen devlettir.

Sosyal ilişkiler

Şahısların birbirleriyle veya toplumla olan ilişkileridir.

Sosyal kurallar

Sosyal ilişkileri düzenleyen din, ahlak, görgü ve hukuk kurallarıdır.

Sosyal ve ekonomik haklar

Kişinin sosyal ve ekonomik faaliyetleriyle ilgili bulunan hak ve hürrriyetlerdir.

Sözleşme

İki veya daha çok kişinin, aralarında bir hukuki bağ yaratmak, bu bağı değiştirmek veya ortadan kaldırmak amacıyla, karşılıklı ve birbirine uygun iradelerini beyan ederek yaptığı hukuki işlem; akit.

Sözleşmeden Dönme

Taraflardan birinin, mevcut sözleşmeden cayması; sözleşmeden rücu.

Suç

1. Törelere, ahlak kurallarına aykırı davranış. 2. huk. Yasalara aykırı davranış, cürüm.

Sudur

Verilen ; çıkan

Suiniyet

Kötüniyet

Sukut

Düşme; düşüş

Sulh

Barış.

Sureti mahsusa

Özel olarak; özellikle; belli amaçla

Sureti mümtaze

Öncelikli

Suveri müsaddaka

Onanmış örnek

Sübût

Sabit olma; gerçekleşme; ispatlama; ispatlanma; kanıtlama

Sükna

Oturma yeri; oturulacak yer; konut

Sükna hakkı

Bir evde veya evin bir bölümünde oturma hakkı veren kişiye bağlı bir irtifak hakkı; oturma hakkı, bir evde veya evin bir bölümünde oturma imkanı veren bir irtifak hakkı.

Sülüsân

Üçte iki

Sürekli edim

Borçluyu belli bir süre, belli davranış ya da davranış biçimleri ile bağlı bulunmakla yükümlü kılan edim

Süreli icap

Bir kimsenin, belli bir süre bağlı olmak niyeti ile beyan ettiği icap.

Süresiz icap

Kabul haberinin kendisine ulaşması ile ilgili olarak herhangi bir süre tayin etmediği icap

sürüm

1. Bir ticaret malının satılır olması, “

Saik-i mümbit

Niyetiyle bekleneni verebilen, randımanlı, faydalı

Sarfı nazar

Sayılmama, vazgeçme, dikkate almama.

Sefir

Elçi, Büyükelçi

Sefaret

Elçilik, büyükelçilik

Self-determinasyon hakkı

Ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkı.

Sermediyet

Sonsuzluk, süreklilik, ebedilik

Sulta

Otorite, Baskı

Sarf-i nazar etmek

Vazgeçmek

Seraser

Baştan başa, bütün, hep mecmuan, külliyen

Sebepsiz zenginleşme

İki mal varlığı arasında, birinin zararına olan haklı bir sebep olmaksızın meydana gelen değer kaymalarını ifade eder. Bu kaymalar, zenginleşmenin veya fakirleşmenin davranışları ile olabileceği gibi, tabi kuvvetlerin sonucu da olabilir.

Sav

ileri sürülen düşünce, iddia, tez

Saik

Sebep

Sıra cetveli

Satış tutarının tüm alacaklıların alacağını karşılamaması durumunda düzenlenen çizelgedir.

Sanık

Suç işlediği sanılan kişi.

Sinkaf

Ağır bir küfre tekabul eden kelime.

Suni Hısımlık

Evlatlık ile evlat edinen arasındaki bağdır.

semeni

satış sözleşmesinde alıcının borcu

Süje

Süje

Süje

Muhakemede kendine ait bir statüsü bulunan ve diğer bireylerden bağımsız olarak gerçekleştireceği işlemlerle muhakemenin ilerlemesine katkı yapan kimsedir

sarfinazar

Hesaba katmamak, saymamak, vazgeçmek.

sadır olmak

ortaya Çıkmak

Sahih

gerçek, düzgün, doğru, legal, hukuka uygun

Sâkıt

susan; herhangi bir görüş bildirmeyen; düşen; düşücü; hükümsüz

Salâhiyet

yetki; bir davaya bakabilme

Sarf

Harcama, tüketme, kullanma

savıcı

başından savan kimse

seddedilmiş

Kapatılmış. Hududlanmış

SANIK

Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişi.

SUÇLU

Suç işlemiş kişi, mücrim.

SAVCI

Devlet adına ve yararına davalar açan, kamu haklarını ve hukuku yerine getirmek üzere yargıç katında sanıkları kovuşturan görevli, müddeiumumi.

Sarih

Kolay anlaşılır, belli veya belirgin, açık

Sınai

Sanayi ile ilgili, endüstriyel

SALIK

Olmuş veya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili verilen bilgi, haber

Silsile

Birbirine bağlı, birbiriyle ilgili şeylerin oluşturduğu dizi, sıra

simsarlık

arabuluculuk

Sabit olmak

Bir şeyin varlığı, doğruluğu, gerçekliği kesin olarak belli olmak.

Sübut bulmak

(bir suç, durum vb.) belgeyle, delille ortaya konulmak, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkmak.

sübuta ermek

Gerçekleşmiş eylemin kuşkuya yer olmayacak bir biçimde kanıtlanması, ispat edilmesi.

sübut

Kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkma, gerçekleşme, belgelenme.

Sakıt olmak

Geçerliliği kalmamak, düşmek.

Suç vasfının değişmesi

Suç vasfının değişmesi, savcı tarafından hazırlanan iddianamede şüphelinin yargılanmasını talep ettiği sevk maddelerinin şüpheliye isnat edilen suça uymaması, başka bir deyişle mahkemece suç tipinin farklı bir hukuki nitelemeye tabi tutulmasıdır.

Sovtaj

sigortacılık sektöründe hasar gören malın hasar almayan bölümünün sigortacı tarafından alınarak gelir haline getirilmesine veya hasarlı malın değer taşıyan bölümünün sigortalıya bırakılarak, sigorta şirketinin bu değeri tazminat ödemesinden düşmesine verilen isimdir.

Siber Zorbalık

Dijital teknolojiler kullanılarak gerçekleştirilen zorbalıktır. Bu tür zorbalıklar sosyal medyada, mesajlaşma platformlarında, oyun platformlarında ve cep telefonlarında görülebilir. Hedef seçilen kişileri korkutmaya, kızdırmaya ya da utandırmaya yönelik olarak tekrarlanan bir davranıştır.

seyrüsefer

Gidiş geliş; trafik

SUJE

1.Fail 2.Muhakemede kendine ait bir statüsü bulunan ve diğer bireylerden bağımsız olarak gerçekleştireceği işlemlerle muhakemenin ilerlemesine katkı yapan kimsedir.

Sui generis

“Kendine özgü”, “emsalsiz”, “özgün” anlamlarına gelen, Hukuk gibi birçok disiplinde kullanılan Latince bir ifade. Nevi şahsına münhasır.

sebat

Sözünden veya kararlarından dönmeme, bir işi sonuna değin sürdürme, direşme.

sukutu hak müddeti

hak düşürücü süre

Sübut

Kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde ortaya çıkma, gerçekleşme, belgelenme.

Suça Sürüklenen Çocuk

Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan ya da işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen on sekiz yaşından küçük çocuk.

Sorgu

Suç niteliğinde görülen bir konuyla ilgili olarak, durumun aydınlanması için yargıcın sanığa sorular sorması ve sanığın bunları yanıtlaması işi.

Saik hatası

İradenin oluşmasında etkili olan bir konuda düşüncenin gerçek duruma uygun olmaması, kişinin olayları yanlış algılayıp, bunları yanlış değerlendirerek, beklenti ve tahminlerinde isabetsiz bir kararla iradesini oluşturmasının sonucu olan yanılmadır.

Sıhhî

Sağlıkla ilgili, sağlığa âit

Suç

Kanunlar tarafından yanlış veya zararlı olduğu için ceza tehdidiyle yasaklanan ve bazı durumlarda cezalandırılabilen davranıştır.

Sınırlı Ehliyetli

Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı olmayan kişiler. Tam ehliyetli olduğu halde birtakım sebeplerden ehliyeti sınırlandırılmış kişiler. Yasal danışmanları olmadan borç altına giremezler.

Sınırlı Ehliyetsiz

Ayırt etme gücüne sahip, ergin olmayanlar ve kısıtlılardır. Ergin olmayanlar veli, vasi olmadan borç altına giremezler. Ayrıca vasilerin rızası olsa dahi kefil olamaz, bağış yapamaz, vakıf kuramazlar.

sıhri hısım

Kan bağı ile değil, kanuni yollarla oluşan hısımlıktır.

suç tasnii

Suç uydurma

Şagil

Meşgul eden; meşgul olmayı gerektiren; işgal eden; bir mülkte oturan

Şahâdet

Tanıklık

Şahbender

Konsolos

Şahsı âhar (âher)

Başkası; üçüncü kişi

Şahsi edim

Borçlunun bizzat bedeni ya da fikri gücü ya da yeteneği ile icra edeceği edim türü

Şahsi haklar

Ayni hakların aksine, herkese karşı ileri sürülemeyen haklar; kişisel haklar.

Şahsiyet hakları

Şahısların maddi,manevi ve ekonomik bütünlüğü üzerindeki mutlak haktır.

Şamil

Içine alan; kapsayan; çevreleyen

Şâmil olmak

Kapsamak; içine almak

şantiye

1. Yapı gereçlerinin yığılıp saklandığı veya işlendiği yer.

Şârih

Şerhçi; şerh eden; bir konuyu ayrıntılarıyla açıklayan

Şark

Doğu

Şartname

Satın alma, satma, yaptırma, kiralama vb. işleri gerçekleştirmek isteyen gerçek veya tüzel kişilerin düzenlediği ve işi yapan ile yaptıranın üstlendikleri koşulları belirleyen resmî belge.

Şayi

Pay; hisse

Şâyi hisse

Ortak (müşterek) mülkiyette, ortaklardan herbirine ait pay

Şayian

Ortaklaşa

Şefi

Şufa (önalım) hakkı bulunan kişi; önalımcı

Şerait

Şartlar; koşullar

Şerh

Kişisel hakların, devir sınırlamalarının ve geçici tescilin, tapu siciline yazılmasını gösteren terim

Şerik

Ortak; iştirakçi

Şibh (şibih)

Benzer; benzeme; benzeyiş

Şifahî beyan

Sözlü açıklama

Şimal

Kuzey

Şira

Satış

Şufa

Önalım; öncelikli alım

Şufa hakkı

Önalım hakkı; mükellefin, hakkın konusu olan şeyi bir üçüncü kişiye satması durumunda, hak sahibine tek taraflı bir irade beyanı ile satılan şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında öncelikle kendisine devrini isteme yetkisini veren haktır, y

Şuhut

Şahitler

Şura-yı Devlet

Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay’a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur.

Şümul

Kapsam; içine alma; kapsama

Şüphe

1. Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık, kuruntu, işkil, şüphe, acaba”

Şüyu

Paydaşlık; hissedarlık

Şayeste

Uygun, yakışır,layık uygun, münasip.

Şayeste

Para alıp vermek yetkisi,saklama yetkisi.

ŞÜPHELİ

Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişi.

ŞİKÂYETÇİ

Zarar gördüğü bir suçun failini, ilgili makam ve memurlara bildiren kişi, müşteki.

Şahit

Tanık

ŞÜMUL

İçine alma, kaplama, kapsama.

Şiar

Tutulacak yol, ülkü, ilke

Şehadet

Yüksek bir ülkü uğrunda ölme, şehit olma

şehadetname

Bir işin yapıldığını gösteren, yetkilisi tarafından verilmiş olan onaylanmış belge

Şüheda

Şehitler, Şahitler

Şüreka

Şerikler, ortaklar

Şûrâ-yı Devlet

Şura-yı Devlet Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay’a karşılık gelen yüksek yargı kurumudur.

şahadetname

Bir eylemin yapıldığını, bir durumu gösteren ve yetkililerce verilmiş olan onaylı belge.

Şüpheli

Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi ifade eder.

Şecâat

Yiğitlik, kahramanlık,cesaret

Şahsi cezasızlık sebepleri

Suçun işlendiği sırada var olan ve failin cezalandırılmasına mani olan şahsa bağlı sebeplerdir.

şeriklik

Şerik olma durumu, ortaklık. Ceza hukukunda suça yardım etme “şeriklik” biçimlerinden biridir. Suça katkı sağlayan, fakat gerçekleştirdiği davranışı faillik oluşturmayan kişiler şerik olarak kabul edilmektedirler.

şifahen

Sözlü olarak, sözle söyleyerek.

Şifahi

Sözlü olarak yapılan

Taaddüd

Birden çok

Taahhüdü ihlal

Borclunun haciz zaptında borcu kabul ve ödemeyi taahhud edip, tahhüdünü yerine getirmemesi.

Taahhütname

Kişinin kendi ad ve hesabına, bir gerçek kişi veya tüzel kişiye karşı, sözleşmeli ya da sözleşmesiz olarak, bir işin yapılmasını veya bir şeyin teslimini üstlendiğini gösterir belge.

Taalluk

Ilişiği olma; asılma; ilgi

Taayyün

Tayin olunma; belli olma; belirme

Taazzuv

Uzuvlaşma, bir biçim alma, teşkilâtlanma, organlara ayrılma.

Tabiyet

Kişi veya şeyleri devlete bağlayan siyasi ve hukuki bağ; vatandaşlık. yurttaşlık; bağımsızlık

Tacir

Ticaretle uğraşan; bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimsedir.

Tadât

Sayma; sayılma; sayım

Tadil

Değiştirme; değişiklik

Tafsil Etmek

Ayrıntiları ile anlatmak.

Tağyir

Başkalaştırma; değiştirme; bozma tahakkuk gerçekleştirme; gerçekleşme

Tahaddüs

Ortaya çıkmak

Tahassul

Hasıl olma; sonuç olarak ortaya çıkma

Tahavvül

Değişme; dönme

Tahdîdât

Sınırlamalar; kısıntılar

Tahdidî

Sınırlayıcı, tüketici.

Tahfif

Hafifletme; azaltma

Tahkik

Soruşturma.

Tahkikat

Soruşturma

Tahlif

Yemin

Tahliye

Boşaltma; salıverme; serbest bırakma.

Tahliye taahhütnamesi

Kiracının, kiralananı belli bir tarihte boşaltacağına ilişkin yaptığı yazılı irade beyanı.

Tahmil

Yükleme

Tahnit

Bozulmaması için ölüyü ilaçlama.”

Tahrip

Harabetme; yıkma; kırma; bozma

Tahrir

Yazım

Tahriren

Yazılı olarak

Tahsin

Beğenme

Tahsis

Emrine verme; özgüleme.

Tahşiye

Çıkıntı yapmak

Taht

Alt; aşağı

Tahtani

Binanın alt kısmı

Tahtani fevkani

Altlı üstlü

Tahvil

Değiştirme; değiştirilme; borç senedi

Tahvilat

Tahviller

Takaddüm

Önce gelme; önde gelme

Takarrür etmek

Kararlaşmak; kararlaştırmak; istikrar kazanan kararlar

Takas

Vadesi gelmiş, aynı cinsten ve karşılıklı iki alacağın birbirine sayışılması.

Takibat

Kovuşturma

Takrîr

Önerge; anlatma; anlatış; tapuda malını sattığını veya ipotek ettiğini söyleme

Takrir etmek

Sağlamlaştırmak

Taksim

Ortak mülkiyette bulunan bir malın, ortaklar arasında yapılan bir sözleşmeyle veya dava açmak suretiyle bölüştürülmesi.

Taksir

Iradi olarak işlenen bir icra ya da ihmal eyleminden, fail tarafından istenmemiş olmalarına rağmen, kanunun cezalandırdığı sonuçların meydana gelmesi hali

Takyidat

Sınırlama, kısıtlama.

Takyit

Kısıtlama

Talâk

Islâm hukukunda boşanma

Ta’lık

Geciktirme; askıda bırakılma

Talik

1.Belli bir zamana bırakma, erteleme.”

Talil

Sebep gösterme; illetlendirme, bir şeyi bir illete bağlama.

Talîmâtnâme

Yönetmelik

Tanık

Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.”

Tapuyu misil

Tarafsız bilirkişinin belirteceği tapu; bedel; değer baha

taraf ehliyeti

Hukuk davalarında davacı veya davalı olarak yer alabilme ehliyeti. Medeni haklardan yararlanan herkes kural olarak taraf ehliyetine de sahiptir. Ancak bunu ya bizzat kullanır ya da kanunî mümessili onun adına bu ehliyeti kullanılır.

Taraf teşkili

Taraf oluşturma. Davanın taraflarından biri olabilme yeteneği. Uluslararası ihtilaflarda müzakerenin taraflarından birisi olma durumu.

Tarafeyn

İki taraf.

Tarh

Çıkarma, ıtrah etme, bir sayıdan diğerini çıkarma, vergi koyma, kişinin kazancından vergi payı çıkarma, belirleme. Çoğulu tarhiyyâtdır; vergi koyma işlemleri.

Tarik

Yol; yöntem

Târik

Terkeden; bırakan

Tariki âmm

Herkesin geçebilmesi için bırakılan yol; kamunun yararlandığı yol;

Tasarruf

Bir şeyden yararlanabilme ve o şey üzerinde fiili veya hukuki işlem yapabilme gücü.

tasarruf etme

Kullanma ve yapma harcama, yönetme, bir şeyi sevk ve idare gücü. Harcamadan bekletme, biriktirme, tutumlu olma. Çoğulu tasarrufâtdır; işlemler, muâmeleler, harcamalar.

Tashih

Düzeltme; resmi bir kütüğün, bir hukuki işlemin düzeltilmesi

Tasnif

Düzen

Tasrih etmek

Açıklamak; belirtmek

Tasvib

Doğru bulma; uygun görme; onaylama

Tatbika medar imza

Uygulamaya elverişli imza

Tathir

Temizleme

Tavassut

Aracılık; ara bulma; aracı olma

Tavazzuh

Aydınlanma

Tavzif

Görevlendirme

tavzih

Vâzıh hale getirme, açıklama, bir konuyu anlaşılır hale getirme, çoğulu tavzihâtdır; açıklamalar. Hmk md. 455 vd.

Tavzîh

Açıklama

Tazammun etmek

Öngörmek; sonucu doğurmak; içine almak; kapsamak

Tazminat

Maddi veya manevi zarara karşılık ödenen bedel; zarar ödencesi;hukuka aykırı olarak başkalarına verilen zararların ödetilmesi biçiminde müeyyidedir.

TAZYİK

Baskı, sıkıştırma, zorlama, baskı tatbik etme, darlaştırma. Tbmm:, türkiye büyük millet meclisi. 23 nisan 1920’de kurulmuş ve toplanmıştır. Türk temsili demokrasisinin yasama organıdır. 1982 anayasasına göre her 5 yılda bir yapılan genel seçimle seçilen 5

tazyik hapsi

Yapılması gereken bir edim yapılmadığında borçlu kişinin onu yapması veya edimi ifası için hapsen tazyikte bulunulurdu. Hapse konulma hali ve böylece borcun ödenilmesini sağlama durumu. Şimdi bu tür bir yaptırım yoktur. Şahitlik veya bilirkişilikten, yemi

Teadül

Beraberlik; denklik; birbirine denk gelme

Teahhur(teehhür)

Gecikme; temerrüt

Teâmül

Örf ve adet; öteden beri olagelen, insanlar arasında yapılagelen belli bir davranış.

Teati

Karşılıklı gönderme

Tebaa

Uyruk; bir devletin hükmü altında bulunan kimseler

Tebâdür

Akla gelme; hatırlanma

Tebârüz ettirme

Belirtme; ortaya koyma

tebcil

Öğme, medhetme, yüceltme, üstün kılma.

Tebdil

Değişme; değiştirilme

Tebeddül

Değişiklik

Tebellüğ

Bir tebliği alma; tebliğ edilen bir yazıyı imza ile teslim alma

Tebellür

Netleşme; net olarak ortaya çıkma; aydınlanma

teberru

Bağış, hibe, karşılıksız olarak mal bağışı. Çoğulu teberruâtdır; bağışlar, yardımlar, hibeler.

Tebeyyün

Ortaya çıkmak

Tebeyyün etmek

Saptanmak ; ortaya çıkmak; aydınlanmak

Tebligat

Bir hukuki işlemin yetkili makamca, ilgili kişinin bilgisine sunulmak üzere, kanun ve usule uygun olarak yazı veya ilanla bildirilmesi.

TEBLİĞ

Bildirme, duyurma, anlatma, yazılı bir emri, mahkeme yazısını ilgili şahsa teslim etme, imzasını alma. Çoğulu tebliğâtdır; duyurular, anlatmalar.

Tecdit

Yenileme; tazeleme, açıkça anlaşılacak şekilde önceki borcun, yeni bir borç kurarak ortadan kaldırılması; yenileme.

Tecezzî

Bölünme; doğranma

Tecvîz

Ceza verme; caiz görme

TECZİYE

Cezalandırma; ceza verme.

Tedabir

Tedbirler önlemler

Tedarik

Sağlama; temin etme

Tedavül

Sürüm; elden ele gezme; dolaşma; kullanılma

tedbir

Tedbir, Tedebbür: Bir işin iyi ve sıhhatli olması için arkasını, önünü gözeterek takdir ve idare etmektir. Bütün evreni yönetmek, her işi evirip çevirmek. Tabii düzenini ayakta tutmak, kanunların işlemesini sağlamak.

Tedip hakkı

Ana babalara tanınmış çocuğa öğüt vermek, ihtirada bulunmak

Tediye

Ödeme; bir borcun ödenmesi

Tedricen

Azar azar; yavaş yavaş; aşamalı olarak

Tedvîn

Hukuku birleştirmek amacıyla,hukukun bir dalı ile ilgili yasa halinde kurallar koyma

Tedviren

vekaleten

Teehhür

Gecikme; sonraya kalma

Teemmül

Düşünüp taşınma; etraflıca düşünme

Teessüs

Kuruluş; kurulma; yapılma; yapılanma

Tefehhüm

Anlamak; akıl erdirmek

Teferruat

Ayrıntı, geleneklere göre bir malın daha iyi ve daha verimli kullanılmasında yararı olan, asıl mala sıkı sıkıya bağlı bulunmayan, az bir masraf ve hasar ile asıl maldan ayrılabilen mallara mk. Da teferruât denilir. Bir dairedeki asılı levhalar, avizeler,

Teferruğ

Satın alanın aldığı mülkün ferağ işlemini yaptırması, tapu kaydını kendi üzerine çevirme

Teffiz

Bkz. tefvîz

Tefhim

Verilmiş olan kararın veya hükmün,duruşmada hazır bulunan taraflara yargıç tarafından sözle bildirilmesi

tefrik

ayırma

Tefrişat

Döşeme araçları; bir yeri döşemek için kullanılan eşya

Tefvîz

Ihale; sipariş etme; havale etme; dağıtım; ısmarlama; bir taşınmazı belli bedel karşılığında üçüncü kişinin üzerinde bırakma

Tehâlüf

Yargıcın iki tarafa da yemin vermesi; birbirine zıt olma

tehir

erteleme

Tehir erteleme

Ara verme

tehlikeli hükümlü

işlediği suçun nitelik ve icra şekli göz önüne alındığında toplum için ciddi bir tehlike oluşturan ve cezaevi güvenlik ve nizamını ihlal edebileceği yönünde kuvvetli delil bulunan hükümlüdür.

Tek taraflı irade beyanı

Hukuki bir ilişkide taraflardan birinin, o ilişki bakımından hüküm ve sonuç doğurmaya yetecek şekilde iradesini açıklaması.

tekabül

Karşılamak,karşılıklı kabulleniş, takasta bulunma.

Tekabül etmek

Karşılamak; karşılık olmak

Tekaüd

Emeklilik

Tekâyüd

Birbirine hile yapma

Tekeffül

Birine kefil olma; kefalet verme; garanti etme

tekellüf

Külfetli iş yapma, birisine yük yükleme, sıkıntı verme. Yapmacıktan iş yapma.

Tekemmül

Tamamlanma; olgunlaşma

TEKERRÜR

Tekrarlama, tekrar etme. Bir kimsenin bir suçu işleyip hakkında hüküm verildikten sonra yeni bir suç işlemesi durumu. Mükerrirlik hali. Tck md: 29.

Tekevvün etme

Yaratılma; meydana gelme

Tekid

Pekiştirme, üsteleme. Önceden yazılan bir yazının peşine ikinci defa bir yazı daha gönderme. Güçlendirme.

teksif

Kesâfet arz etme, yoğunlaştırma, bir noktada dikkat toplama, sıkıştırma.

tekzib

Yalanlama, kizbetme, asılsız bir haber üzerine bunu düzeltmek için basın kanununa göre ilgili kişinin mahkeme kararıl ile basın aracına gönderdiği düzeltme yazısı, yalanlama yazısı. İlgili kişinin bu hakkı kullanmasına tekzib hakkı denir ki, asılsız haber

Telâfi

Zararı karşılama; giderme; eksikliği giderme

telahuk

Lühûk etme, bitişme, peşinden bir şeye yetişip ona katılma, eklenme. Birbirine katılma. Sonraki bütçenin öncekine katılması veya genel bütçeye yan bazı bütçelerin katılmasına da mülhak bütçe denilmektedir.

Telâhuk

Birbirine katılma; yarışma; hakların yarışması

telhis

Hülâsa etme, kısaltma, özetleme.

Telhîs

Hülasa etme; özetleme; özet

Telif

Yazma; uzlaştırma

Telif hakları

Fikir ürünü eserler üzerinde yaratıcısının sahip bulunduğu haktır.

Telvis etmek

Kirletmek

Temadi

Sürüp gitme; süregelme; devamedegelme; sürme; uzama

temayül

TANINMA, MEZİYETLERİYLE TANINIR OLMA, ÜSTÜN GELME, ŞÖHRETE ERME.

temdid

Uzatma, medîd hale getirme. Kanunlarda tanınan sürenin bir kısım makamlarca, hâkimce vb. Lerince bir daha uzatılması durumu. Pas. K md. 13.

Temellük

Mülk edinme; kendine mal etme; sahip olma; sahiplenme; devralma

Temerrüd

Direnme; borcun ifasında gecikme, bir yükümlülüğün yerine getirilmesinde oluşan gecikme; direnme

temerrüt

Direnme, inad etme, meredleşme, meredlik gösterme. Alacaklının alacağını teslimde ve borçlunun da borcunu ifada inadına direnmesi, geciktirmeye sebebiyet vermesi. Bk md. 90, 95. Borsa’da yapılan işlemler sonucunda, taahhütlerin gerektirdiği ödeme veya men

Temettü

Kâr; kazanç payı; yarar

temhir

mühürleme

Teminat

Belli bir hukuksal durumu (genellikle borcun ödenmesini) sağlamak için verilen garanti.

Teminat akçesi

Bir sözleşmenin kurulması için taraflardan birinin diğerine vermek yükümlülüğünde bulunduğu para

Temlik

Devir, alacağın bir başkasına devri, mülkiyetinin geçirilmesi. Alacağın devredilmesi. Bk md. 165.

Temşiyet

Meşiyet, dileme, icrada bulunma, yürüme ve yürütme.

temyiz

İyiyi kötüden; hayrı, şerden ayırt edebilme yeteneği, akıl gücü. İlk derece mahkemelerince verilen yargı kararlarının esas ve usûl açısından denetime tabi tutulduğu üst derece mahkemesi. Bu denetim isteme işine de temyiz işlemi denilir. Cmk md. 305, 326.

Temyiz Kudreti

İyiyi kötüden ayırma ve makul biçimde davranışta bulunma yeteneği.

tenakus

Eksikleştirme, azaltma: iki kişinin verecekleri şeylerde karşılıklı olarak azaltmaları, noksanlaştırmaları.

Tenakuz

Çelişme, çelişki, tutmazlık

Tenâküz

Çelişki

Tenbih

Uyarma; uyarı

Tenezzül

Inme; alçalma; düşme; kendine aykırı gelen bir işi veya durumu kabul etme

TENFİZ

İnfaz etme, bir hükmü uygulama, gereğini yerine getirme. Bir şeyi geçerli kılma.

Tenkis

Indirme; azaltma; eksiltme

Tenmiye

Nemalandırma; artırma; işletme

Tensip

Uygun görme

Tenvîrât

Aydınlatma; ışıklandırma

Tenzil

Indirtme; azaltma

Terâküm

Birikme; biriktirme

Tercihe şayan

Üstün tutulan; yeğlenen; tercih edilen

Terditli

Kademeli

tereke

Ölen kimseden, geride bıraktığı mirasçılarına kalan mal, ölenin terkettiği, sağlara bıraktığı mal.

Tereke (terike)

Miras bırakanın mirasçılarına geçen kalıtı; kalıt; mirasçılara kalan malvarlığı

Terekküp etmek

Oluşmak

Teressübât

Tortulanmalar; dibe çökmeler; durulmalar

Terettüp etmek

Düşmek; doğmak; ait olmak; sırası gelmek; gerektirmek

Terhin

Rehin olarak verme; emanet bırakma

Terkin

Boyama, çizme, bozma, bir kaydın çizilmesi. Tapu kaydının düşürülmesi. Bir kimse üzerinde görülen bir taşınmazın bu durumunun sona erdirilmesi. Bir şeyin parçası ve temel rüknü haline getirme. Asıl unsur yapma. Mk md. 933, 935.

Termim

Tamir etme; onarma; düzeltme; iyileştirme

tersim

Resmetmek, bir şeyin çizgilerle şeklini çizmek, çizgilerle ortaya koyup anlatmak.

Tersîmât

Resmetmeler; resmini yapmalar; çizmeler

Tertip

Sıra; düzen; düzenleme

Tesâhub

Sahip çıkma; koruma

Tescil

Resmi kütük veya defterlere bir konunun (hakkın) yazılması, kayıt düşülmesi.

Tesellüm

Teslim alma

teselsül

Birden çok kimsenin alacaklıya karşı aynı borcun tamamını yükümlenmelerine veya birden çok alacaklının tek bir borcu istemeye hakkı olduğunu gösteren durum;dayanışma Zincirleme. Zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olma. Silsile peyda etme Man: Bak: Del

Tesmiye

Ad koyma; isimlendirme; belirleme

Tesviye

Sonuca bağlama; çözümleme; gereğini yapma; seviye; düzdüzeltme

teşdid

Şiddetlendirme, ağırlaştırma, bir suçun cezasının bazı nedenlerle ağırlaştırılması ve aktarılması. Bunun sebebleri ne de teşdîd sebebleri denilir. Meselâ taammüden adam öldürme, kamu malını çalma, küçüklere laf atma vs. Gibi.

Teşevvüş

Karışıklık; kargaşalık

teşhis

Şahıslandırma, tanıma, bir kimseyi tanıma suretiyle kim olduğunu ortaya koyma, belirleme.

Teşmil

Kapsamına alma; yayma

teşrii

Yasama faaliyeti, kanun yapma, kanun koyma işi. Laik hukukta bu yetki ya halkın temsilcilerinindir ya da baştaki yöneten az bir grubundur. İslâm hukukunda ise temelde allah’ındır. Hakikî şâri o’dur. Hz. Peygamber mecâzî anlamda şâridir. Bu faaliyett

Teşrik

Yaptığı bir işe ortak almak.

Teşviş

Karma karışık yapma, iyiyi kötüye katma, zihnin karışık bir durum alması.

Tevakkuf

Bağlı olma; durma

Tevarüs

Bir kimseden miras kalma; mirasa konma; kalıtım yoluyla birinden diğerine geçme

TEVDİ

Bırakmak, vedia olarak bir yere emânet etme.

Tevdi etmek

Vermek; bırakmak; sunmak

Teveccüh

Yönelme; yakınlık duyma; sevgi

Tevellüt

Doğum; doğma

Tevessül etmek

Başvurmak; kalkışmak; girişmek

Tevfik

Uydurma; uygunlaştırma

tevfikan

Uygun olarak, uygun biçimde.

tevhid

Birleme, tekleme, vahdetleme, allah’ı tek olarak kabul etme. İslâm’ın temel amacı allah’ı birlemek ve ona öylece inanmak, şirke sapmamaktır.

tevil

Bir kâpalı sözü yorumlama, bir başka anlam katma, amacı dışında farklı biçimde yorumlama.

te’villi ikrar

Yoruma müsâid ikrar. Sanığın ikrarının yoruma müsaid olması durumunda yargıtay bunu kabul etmemektedir.

tevkif

Tutma, bekletme, bir yerde tutma. Çoğulu tevkifâtdır; tutuklamalar kitle halinde içeri sokma. Para alacaklılarının istihkâklarında yapılan kesintiler, içeride tutulan paralar. Cmk md. 104.

Tevkif Müzekkeresi

Tutuklama müzekkeresi. Bu müzekkere hâkim tarafından kesilir, üzerinde sanığın kim olduğu, işlediği .:uç ve tutuklama sebebleri ayrıntılı şekilde yazılır. Cmk md. 106 vd.

Tevkil

Vekil olarak tayin edilmiş kimsenin, vekillik yetkisini bir başkasına devretmesi.

Tevlit etmek

Doğurmak

Tevliyet

Vakfın işlerini yönetmek

Tevliyet davası

Mütevellilik davası; vakfın işlerine bakma göreviyle ilgili dava

tevsi

Genişletme, yayma, vüsatini sağlama. Çoğulu tevsîâtdır; genişletme işleri.

Tevsî’

Genişleme

Tevsîk

Belgelendirme

Tevzi

Dağıtma

teyit

Destekleme, güçlendirme, tasdik etme.

Tezad

Zıdlık gösterme, iki şeyin çelişki arzetmesi.

Tezâyüd

Artış; çoğalma

Tezkere-i sâmiyye

Sadrazamlık makamından yazılan tezkere

Tezyif

Değersiz olarak gösterme, aşağılama.

Tezyinat

Süslemeler

Toplu iş sözleşmesi

Işçi sendikaları ile işveren veya işveren sendikaları arasında yapılan ve iş şartlarını, tarafların hak ve borçlarını düzenleyen yazılı bir anlaşmadır.

Tutanak

Zabıt, zabıtnâme. Bir toplantı ve duruşma ile sorgulama sonunda düzenlenen resmî nitelikli tutanak.

tutuklama

Tevkif, ceza muhakemesinde kişiyi koruyucu ve önleyici bir tedbirdir. Cmk md. 104 vd. Nda yer alan ve adresi belli olmayan, ağır cezalı bir suçun sanığı olan, delilleri yok etme gibi ihtimallerin bulunması durumunda hâkimce alınan önlem. Hürriyeti kısıtla

tutuklu

Mevkûf, tutuklama kararı verilen.

Tüzel Kişi

Kendisini oluşturan gerçek kişilerin üzerinde ve onlardan bağımsız bir varlığı ve belirli bir amacı bulunan.

Tüzük

Bir kanunun uygulamasını göstermek veya kanunun emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak şartıyla ve Danıştayın incelemesinden geçirtilerek Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılan yazılı hukuk kurallarıdır.

Taaddi

Başkasının Hakkında El Uzatma.

Tedenni

Gerileme, Gerilemek, Düşme.

Trampa

Değişim

Temlikname

Bir hakkın diğer bir kimseye geçirildiğini gösteren belge

Tecessüm

Boyut kazanma, cisimlenme

Terkip

Birleştirmek, Bir araya getirmek.

Tahakküm

Hakimiyet ve kontrol altına alma.

Tezahür etme

Belirme, görünme, ortaya çıkma

Tahakkuk

Gerçekleşme, meydana gelme, bir şeyin doğruluğunun ortaya çıkması

Tagyir

Bir şeyi değiştirme, başkalaştırma, aslından saptırma

Tahkir

Aşağılama, onur kırma, onuruna dokunma

Teşdit

Makul orandan arttırma, şiddet, şiddetini arttırma, güç verme

Tarumar

Dağınık. Karışık. Perişan

Tekdir

Azarlama, Paylama

Tardetmek

Kovmak, Def etmek, Uzaklaştırmak

Temyizen

Temyiz suretiyle. Temyiz yoluyla.

Taharriyat

Araştırmalar, Aramalar

Taharri

Arama, araştırma

Takriben

Tahminen, yaklaşık olarak, aşağı yukarı

Tasallut

Musallat olma, saldırma, sarkıntı

Taakkul

Akıl erdirme, zihin yorarak anlama, hatıra getirme

Taaffün

Kokuşma, bozulma, çürüme

Taadül

Beraberlik, eşitlik

Taaccüb

Şaşkınlıkla karşılama, hayret etme

Tahkim

Taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların devletin resmi yargı organları yerine, kendileri tarafından belirlenen hakemlerce çözümlendiği bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir.

Tanzim

Düzenleme, düzeltme, yoluna koyma

Teşdiden

Cezada alt sınırdan ayrılarak üst hadden ceza verme

Tenzih

Ayrı tutmak

Tahrirat

Resmi bir dairece yazılan yazılar ve mektuplar

Temsilci

Hak ve görev bakımından birinin veya bir topluluğun adına davranan kimse, mümessil.

Telemmu

Pırıldama, ışıldama

Tehir-i icra

icranın geriye bırakılması

Teraküm

Birikme, yığılma

tevdi etmek

vermek, bırakmak, sunmak

Tüze

Hukuk. Doğrunun, hakkın korunması

Tenfiz

İnfaz etme, bir hükmü uygulama, gereğini yerine getirme, bir şeyi geçerli kılma.

Tecziye

Cezalandırmak

Tecezzi

Parçalara ayrılma, ayrılma, bölünme

Tapu Sicili

Taşınmazlar üzerindeki haklarını göstermek üzere devletçe tutulan resmi sicildir.

Tecrit

Bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi haline bırakılması olayıdır. İlişkide bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk etme halidir.

Tenzilat

İndirim.

Temerrüt Faizi

Temerrüte düşen borçlunun borcun muaccel olması anından borcun ifasina kadar geçen zamandaki faiz.

Teyakkun

İyiden iyiye araştırıp şüphesiz tam olarak bilmek.

Tevkifat

1. Para konusunda kesintiler. 2.Tutuklamalar (hukuk)

Teşebbüs

Girişim, girişme.

Tekaüd

Emeklilik

TEAMÜL

bir yerde öteden beri olagelen davranış,hukuksal olarak toplumun örf ve adetlerinin en küçük hali anlamındadır.

Tedvin

Derleme

Tevcih

Yöneltme,aşama, makam, mevki verme, terfi ettirme.

TAHSİS

Bir şeyi bir kimseye veya bir yere ayırma

terkin

Bir alacağın tahsil edilmesinin olanaksız olması nedeniyle,bu alacağın,idârî bir kararla düşürülüp,idârenin alacak defterinden çıkarılmasıdır.

Tefekkür

Düşünme,fikretme,akıl erdirme;Bir konuda kişinin kendi kendine değerlendirmede bulunması.

Tüzel

Hukuki, hukuksal

Tebarüz etmek

Belirmek, görünmek.

tehir i icra

Yapılan yargılama sonucunda yerel mahkeme tarafından verilen alacağın tahsiline dair kararı temyiz eden borclu tarafın , icra işlemlerinin durdurulması için yargıtay’dan talep etmesi mümkün olan; karşılığında tüm dosya alacağını icra veznesine teminat olarak yatırmayı gerektiren , teminat bedeli icra dosyasına yatırıldığı vakit yerel mahkeme kararı gelinceye kadar icra işlemlerini durduran karar.

Tatbik

uygulamak

Takyit

söz konusu taşınmaz mal üzerinde var olan kısıtlama

Teşri

Yasama

teşbih

benzetmek

teselsul karinesi

iki veya daha fazla kişi ticari işlerde borç altına girmiş ise , borcun tamamından her birinin sorumlu olma hali

Tevziat

Dağıtmalar,üleştirmeler

takbih

Çirkin görme, beğenmeme. Kınama

Tilâvet

Kuran’ı yüksek sesle, güzel ve yöntemince okuma.

Tröst

Aynı alanda iş yapan çeşitli ortaklıkların pay belgitlerinin bir ortaklıkça elde edilmesi ve yönetimlerinin bu ortaklığı yöneten gruba aktarılmasıyla oluşan, tekelci anamalcılığa özgü bir ortaklıklar birlik

Teşhir

Gösterme,sergileme

Tahrik

harekete geçirme,kımıldatma

TEKÂSÜL

Üşenmek. Gevşeklik. İhtimamsız davranmak. Tembellik.

Temevvüç

Dalgalanmak, çalkalanmak.

TANIK

Davacı veya davalı olmadığı hâlde duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit.

Tevellüt

Doğum tarihi

Tebliğ

Bildirmek haber vermek

Tekit

Belirli süre zarfında cevap alınamaması halinde tekrar yazı yazarak cevap istenmesi .

termin

belirli zaman, randevu

tecil

Erteleme.

tavik

Geciktirme, erteleme

Töhmet

Birine isnat olunan suç; işlenildiği sanılan, fakat henüz aydınlanmamış olan suç, suçlama.

Tasfiye

Bir ticaret kuruluşunun batması, kapanması gibi nedenlerle hesapların kesilerek ortada kalan maldan ve paradan alacaklılara paylarına düşen miktarın verilmesi işlemi.

Tehiri İcra

İcranın Geri Bırakılması

Tefhim

Mahkeme tarafından verilen kararın, duruşmadan hazır bulunan tarafa veya taraflara hakim tarafından sözle bildirilmesi.

Tezkiye

Temize çıkarma, aklama.

Tafsilat

Ayrıntılı bir şekilde, detayları da ortaya konulmuş açıklama

Tezyid

Artırma, miktarca çoğalma, ziyadeleşme

Terviç

Bir düşünceyi tutma, destekleme

Tahrif

Bozmak, aslını değiştirerek yozlaştırmak.

Tecelli

belirmek, ortaya çıkmak, görünmek; belirti, görüntü

Tevkifhane

Tutukevi

Tetkikat

İncelemek, araştırmak

Talimatname

Yönetmelik

Terahi

Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek çekinmeyi gerektiren sebep veya durum, rezerv, ihtiraz. Savcının yasada yazılı yetkilerine dayanarak, tüze işlerinden dolayı kendilerinden bir işin yapılmasını istediği devlet görevlilerinin, işten kaçınmaları ve görevlilerin görevlerini yapmakta olumsuz davranmaları.

Tensip Zaptı

Açılmış olan davaya ilişkin olarak, davayı incelemekte olan mahkeme tarafından yürütülecek olan inceleme faaliyetlerine ilişkin saptama ve hükümleri barındıran, bir çeşit yol haritasıdır.

Tevhit

Birleştirme

Teknokrat

1.Yönetimde ve ekonomide uzmanlığı nedeniyle devlet yönetiminde söz sahibi bulunan, uzmanlığı kuramdan çok tekniğe, uygulamaya dayanan, ekonomik ve yönetimsel düzeneklerin işletiminde insan öğesini her zaman yeterince göz önünde bulundurmayan üst düzey devlet görevlisi.

tenasüb

uygunluk, orantı.

teşkilat-ı esasi

anayasa

Tevali

1. Arası kesilmeksizin sürme. 2. Art arda gelme, ardı arası kesilmeme, sürüp gitme.

Tehir-i İcra

İcranın Geri Bırakılması

taksimat

Bölüştürmeler; bölümleme

Tasvip Etmek

Bir düşüncenin ya da davranışın doğru, uygun, yerinde olduğunu belirtmek, onu uygun bulmak, onamak, onaylamak.

Törebilim

Iyi, kötü, yarar gibi sorunları inceleyen, töresel bir davranış yasası geliştiren, ahlak ve onun ilkeleriyle uğraşan felsefe kolu.

Tevil Yollu İkrar

Kaçamaklı ikrar; şüpheli veya sanığın suçlama konusu vakıanın kendisi tarafından işlendiğini dolaylı bir şekilde kabul etmesidir.

Tadadi

birer birer söylemek, saylamak; örnek olarak sıralamak

Tegayyür

Değişmek, başka bir hale geçmek

Tedhiş

Yıldırı, terör, terörize etme, şiddet içerikli korku yayma

Teyide Muhtaç

Henüz doğrulanmamış

Tensip Zaptı

Davanın açıldığı mahkemenin ilk duruşmadan önce, duruşmaya kadar yapılacak iş ve işlemleri belirlemek için tuttuğu bir tutanaktır.

Telakki

Anlayış, görüş

Teffi taauf

Anlaşılır ve tarif edilir

Tevali etmek

Arkası gelmek, sürüp gitmek.

Taammüt

Bir işi ya da suçu bilerek, tasarlayarak yapma, işleme.

Tasfiye

1.Katışıksız bir duruma getirme, arıtma, temizleme. 2.Bir ticaret kuruluşunun batması, kapanması gibi nedenlerle hesapların kesilerek ortada kalan maldan ve paradan alacaklılara paylarına düşen miktarın verilmesi işlemi.

Tevellüt

Doğma, doğum

Tefrit

Herhangi bir konuda geride kalma , yeterli olmama durumu ‘ dur.

Tabâbet

1.doktorluk, hekimlik. 2.hekimlik bilimi, tıp.

Tekamül

1.olgunlaşma, olgunluk. 2. gelişim, gelişme, evrim.

Teselsül Karinesi

Birden çok kişinin ticari sayılan bir iş dolayısıyla bir kimseye karşı borçlanmaları halinde bunlar arasında var olduğu kabul edilen zincirleme sorumluluktur. Bu borçluların her biri söz konusu borçtan dolayı müteselsilen sorumlu olurlar.

Tebellüğ Etmek

Kendisine gönderilen resmi bir belgeyi bildirimi imza karşılığı aldığını kabul etmek

Teberru

Bir malın karşılıksız olarak verilmesi. Mecburiyet olmadığı hâlde birisine bir malı vermek.

tagayyür

başkalaşma,değişim,yeni bir hal alma

temdit

uzatma,devam ettirme

Tahdit

Sınırlı, belirli bir sayıda ya da çerçeve ile belirtme

Tasdik

Doğrulama, onaylama. Var olan bir işlemin yetkili resmi veya özel kurum ya da gerçek veya tüzel kişi tarafından onaylanması.

Tecavüz

1.Ötesine geçme, sınırı aşma 2.Saldırı

tasaddi

Teşebbüs etme, sataşma

Tam Ehliyetli

Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı olmayan fiil ehliyetinin tüm koşullarına sahip kişileri ifade eder.

Tam Ehliyetsiz

Fiil ehliyeti hiç olmayan kişilerdir. Ayırt etme gücünden yoksundur.

Tahkim

Tarafların, aralarındaki hukuki ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünü, ya yasal bir zorunluluk ya da anlaşmak suretiyle Devlet mahkemeleri yerine, hakem olarak nitelendirilen kişi veya kişilere bırakmalarına denir.

tahdîdî

Sınırlı, belirtilen sayıda. Numerus clausus.

Uhde

Görev; birinin yapmakla yükümlü olduğu iş; bir işin yapılacağına söz verme

Uhdesinde

Üzerinde; sorumluluğunda

Ulak

Haberci; haber götürücü

Umran

Bayındır

Umranî

Bayındırlıkla ilgili; imarlı hale getirme

Umur

Işler

Urup

Arşının sekizde biri

Usul

Şekle ilişkin.

UYARMA

İkaz, ikaz etme, dikkatini çekme. Bir tür idârî disiplin cezasıdır

Uygulama imar plânı

Onaylı halihazır haritalar üzerinde, varsa kadastral durumu işlenmiş olarak, nazım imar plân esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzeni, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama plânlarına esas olacak u

Uyrukluk

Şahısları veya şeyleri devlete bağlayan hukuki ve siyasi bağdır.

Uzatılmış mal ortaklığı

Evlilik birliğinin, eşlerden birinin ölümüyle son bulması halinde, sağ kalan eşin, ölen eşin çocuklarıyla birlikte devam ettirdiği mal ortaklığı rejimi.

uzlaşma

Anlaşma, bir ihtilafın sona erdirilmesi, sulhlaşma, sulh olma.

Ukud

Karşılıklı anlaşılan şeyler, şartlar, sözleşme

Usuli Müktesep Hak

Usuli kazanılmış hak, görülmekte olan bir davada taraflardan birinin ya da mahkemenin yapmış olduğu bir usul işlemi ile yanlardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka usule ilişkin kazanılmış hak denilmektedir.

ukubat

İslâm ceza hukuku

Uyuşmazlık

İki tarafın bir konu üzerinde farklı görüşlere sahip olmasından ortaya çıkan anlaşmazlık.

usül

bir kimsenin kendisinden geriye doğru kan bağı olan kimseler, ana, baba, dedeleri ve nineleri., yukarıya doğru devam eden üst soy hısımlar

Üçüncü şahıs

Bir sözleşmenin, davanın veya icra takibinin taraflarından olmayan kişi.

Üst hakkı

Taşınmaz malikinin, bir başkasına, arsasının üstünde ya da altında inşaat yapma veya mevcut inşaatı koruma (ona sahip olma) yetkisi verdiği irtifak hakkı.

Ücret-i Vekalet

Emeği karşılığı avukata ödenen vekalet ücreti.

Üst Soy- Alt Soy Kan Hısımlığı

Ebeveyn- çocuk ilişkisine bağlı hısımlıktır. Anne, baba üst soy iken, çocuk ve torun alt soydur.

Vabeste

Bağlı

vade

Belirlenen süre, borcun ödeme zamanı, ifa zamanı. Ecel, ölüm, ölüm olayı.

Vakfiye

Vakfedenin vakfa ilişkin bildirimini ve hakimin tescilini kapsayan belge

vakıa

Olay, gerçek, olgu. Vuku’: Düşüş. Başa gelen, çatan büyük iş.

Vakıf

Tesis; başlı başına bir varlığı bulunmak üzere bir malın belirli amaca tahsisi

VÂKİ

vuku bulan,olan,olmuş.

VALÖR

Bankacılıkta, faizin fiili olarak hesabına esas alınan tarihe VALÖR denir. Bankadan çekilen para için aynı günün, yatırılan para için tahsil edilen tarihi izleyen ilk iş günü VALÖR olarak kabul edelir.

Varaka

Belge; yazılı kağıt

Varant

Rehin senedi; umumi mağazaya tevdi edilen mallara ve tahıla ilişkin rehin hakkını gösteren ve bu mallar üzerinde herhangi bir alacaklı yararına bu hakkın yaratılmasını sağlayan senet

vareste

Kurtulma, kurtulan, yoksun tutma, ilişiğinin kalmaması. Mahkemedeki duruşmalara gelme mecburiyetinin kalmaması.

Varîd

Gelen; vasıl olan; gerçek olan; varolan

Vâridât

Gelirler; devlet(kamu)gelirleri

Vâris

Mirasçı

VARİT

Gelen, bir yere ulaşan, meydana gelen, ortaya çıkan.

Vasıl olmak

Ulaşmak, erişmek

Vasi

Kanunun öngördüğü durumlarda, küçük veya kısıtlı kişilerin haklarını korumak üzere mahkeme tarafından atanan kanuni temsilci.

Vatandaşlık

Bir hakiki şahsı bir devlete bağlayan hukuki bağdır.

Vaz’

Koyma; konulma (yürürlüğe koyma)

Vazıyed etme

Bir şeye veya bir işe el koyma

Vaziyet

Durum; hal

Vecîbe

Borç

Veçhile

(bu) yönden; böylece; uyarınca

veda

Ayrılma, allah’a ısmarladık deme, bırakma, sonverme.

Vedia

Saklama

Vefa hakkı

Hak sahibine, sattığı şeyin mülkiyetinin kararlaştırılan bedel karşılığında tekrar kendisine devrini, tek taraflı irade beyanı ile isteme yetkisi veren hak

Vehle

Öncesi; baş tarafı; dakika; an

Vehle-i ûlâ

Ilk başlangıç; birdenbire

vekâlet

Vekillikte bulunma, birisini temsil etme. Başkası nâm ve hesabına bir sözleşmeyle temsil eden kimse. Bakanlık, nâzırlık, icra organında görev alan ve belli işleri yürüten kişinin makamı. Bk md. 386 vd.

Vekalet Sözleşmesi

Kişinin, bedelli veya bedelsiz olarak, bir işi yürütmeyi veya yerine getirmeyi başkası adına üstlendiği sözleşme.

vekaletname

Vekil bırakanın vekiline yazılı olarak verdiği temsil belgesi. Genelde noterlerce düzenlenen ve hangi konularda ne şekilde müvekkili temsil edeceğini gösteren yazılı belge.

vekil

Nâzır, bakan. Bir kimseyi vekâlet sözleşmesi ile temsil eden. Başkası nam ve hesabına hareket eden ve bir kısım işler yapan.

Velayet

Ana ve/veya babanın, reşit olmamış çocukları üzerindeki (kanundan doğan) eğitim ve terbiye hak ve yetkisi.

veled

Çocuk, erkek veya kız çocuğu için kullanılır. Halk arasında çoğu kez erkek çocuğu içindir.

Velev

Olsa bile; hatta; ister; isterse

Veli

Velayet hakkına sahip bulunan ana ve/veya baba.

veraset

Mirasçı olma, soya çekim, bir kimsenin kendi atasına çekmesi.

veraset ilamı

Ölen bir kimsenin mallarına kimlerin ne miktar ve ne nisbetle mirasçı olacağını gösteren mahkeme kararı.

veraset ve intikal vergisi

Ölenin vârislerine kalan mal ve paradan alınan vergi

Verese

Mirasçılar

Vergi ziyaı

Vergi kaybı. Vergi mükelleflerinin, işlemlerde yaptıkları eksiklikler ve gecikmeler sebebiyle vergi kaybına neden olması, vergi kaçırmaya girişmesi.

Vergide adalet ilkesi

Herkesin mali gücüne göre vergiye tabi tutulmasıdır

Vesait

Vasıtalar; araçlar

Vesayet

Küçük veya kısıtlıların haklarının korunması amacıyla özel hukuk tarafından düzenlenen ve bir kamu hizmeti niteliğini taşıyan kurum.

Vezâif

Vazifeler; görevler

Vicahî

Yüze karşı; tarafın yüzüne karşı

Vikaye

Koruma

voli

Balıkçının bir yere, denize balık ağı sermesi. Buraları kamunun ortak yerleridir. Balık ağının serpildiği yerler. Kısa yoldan kâr ve kazanç sağlama.

Vuku bulmak

Olmak; oluşmak; meydana gelmek

Vücut bulmak

Doğmak; yapılmış olma

Vaki (vâki)

Bir şeyi ıslah edip düzene sokmak, himaye etmek, bir şeyi korumak, görüp gözetmek

Veçhe

Yön, taraf

Veto

Bir yetkinin, bir yasanın, bir kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı. Reddetme

Vasiyet

Kişinin sağlığında tek taraflı irade açıklaması ile yaptığı ölüme bağlı tasarruf

Vezaif

Vazifeler

Vakar

Ağırbaşlılık,kişinin bulunduğu makamına uygun bir ciddiyet göstermesi.

Vürud

Vârid Olma, Gelme, Bir Evrakın Varması Gereken Yere Ulaşması, Gelmesi

vaveyla

çığlık , feryat, bağırış

Vakf

Tecvidde, durmak ve durdurmak mânalarına gelerek, nefesle beraber sesin kesilmesine denir. Yâni: Kur’an-ı Kerimi tilâvet ederken herhangi bir kelime üzerinde bir müddet sesi kesip, nefes alarak dinlenme halidir

Vukuat-ı mahal

olay yeri

Vazıülyed

1.Bir şeye veya bir işe el koyan kimse. 2.Bir şeyi elinde bulunduran kimse.

Vakıf senedi

Vakfın adı, amacı, bu amaca özgülenen mal ve haklar, vakfın örgütlenme ve yönetim şekli ile yerleşim yerinin yazılı olduğu belge.

Vergi Tarhı

Vergi alacağının kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibariyle tespit eden idari muameledir.

Verginin Tahakkuku

Tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken bir safhaya gelmesidir.

Verginin Tahsili

Kanuna uygun surette ödenmesidir.

Vergi Mükellefi

Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek veya tüzel kişidir.

Vergi Sorumlusu

Verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.

Verginin İdarece Tarhı

Mükelleflerin verginin tarhı için vergi kanunları ile muayyen zamanlarda müracaat etmemeleri veya aynı kanunlarla kendilerine tahmil edilen mecburiyetleri yerine getirmemeleri sebebiyle zamanında tarh edilemiyen verginin kanunen belli matrahlar üzerinden idarece tarh edilmesidir.

Vergide Usulsüzlük

Vergi kanunlarının şekle ve usule müteallik hükümlerine riayet edilmemesidir.

victimiloji

Mağduroloji, suçları mağdurun bakış açısından inceleyen, kriminoloji içindeki disiplindir.

Vergi ziyai

Mükellef veya sorumlu tarafından görevlerin yerine getirilmemesi nedeniyle, verginin hiç tahakkuk etmemesi, zamanında tahakkuk etmemesi, eksik tahakkuk etmesi veya verginin haksız yere geri ödenmesine neden olunmasıdır.

Vuzuha kavuşmak

Açıklığa kavuşmak

Vicahi

Yüz yüze olan veya yapılan

Vaid

İleride gerçekleştirilecek bir şeye dair söz vermek

vacibürriaye

Bağlayıcı, riayet edilmesi (uyulması) zorunlu

vedia

Bir kimseye, bir şeyin korunması ve gereğinde geri verilmesi için bırakılan eşya, emanet.

Yabancı

Bir devletin ülkesinde oturan ve o devletin uyruğunu iddia etmek hakkı olmayan kimselerdir.

Yalamuk

Çam ağacının reçineli kabuğu; soymuk

Yapı

imar hukukunda karada ve suda, sürekli veya geçici, resmî veya özel yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve hareketli tesisler

Yapı alacaklısı ipoteği

Bir yapıyı yapanların, o yapıdan doğan alacaklarını teminat altına almak için koydurdukları gayrimenkul rehni

Yapı kullanma izni

Iskân belgesi

Yapı malikinin sorumluluğu

Bir binanın veya diğer yapı eseri malikinin, bunların çürük yapılmasından veya korunmasındaki kusurundan dolayı sorumlu tutulması

Yapı ruhsatı

Inşaat izni; inşaat ruhsatı

Yargı

Hukuk kurallarının bağımsız ve tarafsız mahkemelerce belli bir olaya uygulanmasıdır.

yargıç

hakim

YARGITAY

Temyiz mahkemesi, bir üst derece mahkemesidir. Hukuk ve ceza mahkemelerinden verilen kararların denetim mercii. Hukuk ve cezâ dairelerinden oluşur. Her daire bir başkan ve en az dört üyeden ibârettir. Askerî ceza yargısında ise bu mahkeme askerî yargıtay

Yayla

Çevresi dik bayırlarla çevrili, düz ve yüksek yer; genellikle yüksek platolarda yer alan, insanların serinlemek ve hayvanlarını otlatmak için yaz aylarında gidip kaldıkları yer

Yaylak

Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, yaz mevsimini geçirmeleri ve hayvanlarını otlatmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi. hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer; otlak

Yed

El ;elinde bulundurma

Yed’i istirdat

Mal üzerindeki yitirlmiş egemenliği, tasarruf gücünü geri almak, yeniden ele geçirmek

Yediemin

Uyuşmazlık konusu şeyin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi; güvenilir kişi; yediadl

yeknesak

HER TARAFI DÜZ, TEK DÜZE, BİR İHTİLAF VE PÜRÜZ BULUNMAYAN YAPI TEK DÜZEN, BİR PARÇA HALİNDE OLUP KARIŞIK OLMAYAN.

Yekûn

Toplam

Yeni arazi teşekkülü

Kimsenin mülkiyetinde olmayan yerlerde birikme, dolma, kayma ya da kamunun malı olan akarsuların yatak veya seviyelerinin değişmesi gibi olaylarla oluşan toprak parçası.

Yeniden değerleme

Vergi matrahının hesaplanmasıyla ilgili ekonomik kıymetlerin takdir ve tespiti; paranın değer kaybı gözönüne alınarak, bilançolardaki stoklar, sabit varlıklar gibi kalemlerde düzeltmeler yapılması.

Yerleşme alanı

Imar Plânı sınırı içindeki yerleşik ve gelişme alanlarının tümü

Yeşil alan

Şehir imar plânlarında toplumun yararlanması için ayrılan ve üzerinde inşaat yapılması mümkün olmayan ve ileride veya şimdiden park, çocuk parkı vb. hizmet alanı olarak ayrılmış alan

Yokluk

Keen-lem-yekûn, sanki hiç olmamış. Mutlak butlan. Bir çeşit yaptırım türüdür. Emredici kurallara uymama durumunda bir kısım işlemlerin geçerli kabul edilmemesi. Meselâ resmî nikâhla evlenmeme, tapulu gayrı menkûlün el senediyle satışı gibi.

Yönetim planı

Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre anagayrimenkulün yönetimini düzenleyici hükümler içeren ve bütün kat maliklerini bağlayan sözleşme

yürürlük

Mer’iyet, tatbikâta girme. Bir kanunun yayımından sonra pratiğe konulması. Bu da ya belirtilen tarihte olur ya da yayımından 45 gün sonra.

Yan Soy Hısımlığı

Biri diğerinden gelmeyip de, ortak bir kökten gelenlerdir. Kardeş, dayı, amca, hala vs. yarı soy hısımlarıdır.

yalan

gerçek olmayan uydurma söz

Yandal

Yandal eğitim, üniversitenin bir lisans programına kayıtlı olan bir öğrencinin, bilgisini artırmak amacıyla ikinci bir lisans programından ders almasıdır.

Yayım

Kitap, gazete vb. okunacak şeylerin basılıp dağıtılması, neşir.Yayma işi.

Yayın

Basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete vb., neşriyat

yazanak

rapor

Yed-i emin

Uyuşmazlık konusu şeyin saklanması ve idaresi kendisine verilen kişi; güvenilir kişi; yediadl

Yetkinlik Belgesi

Ruhsat

Yönetmelik

Anayasanın 123. maddesinde tarif edildiği şekliyle; Cumhurbaşkanı, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren konularda, kanunlara ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine aykırı olmamak koşuluyla çıkardıkları yazılı hukuk kurallarıdır.

Yerindelik Denetimi

Üst bir birimin altta bulunan bir birimin yapmış olduğu eylem ve işlemlerin yerinde olup olmadığına karar vermesidir.

Yafta

Üzerine asıldığı veya yapıştırıldığı şeylerle ilgili bir bilgi veren yazılı kâğıt parçası

yedinde olmak

Tasarruf etme yetkisinde olmak

Zabıt defteri

Eski hukukta, tapu sicili gibi kullanılan defter.

Zabıtname

Tutanak

Zahir

Açık

Zâhire

Yiyecek; gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan hubûbat

Zâhirî

Görünen; görünüşte

Zail

Zeval bulma; bitme

Zamanaşımı

Kanunda öngörülen ve belirli koşullar altında geçmekle, bir hakkın kazanılmasını, kaybedilmesini veya bir yükümlülükten kurtulmayı sağlayan süre.

Zamin

Bir şeyi tazmin eden; kefil

zanlı

sanık, şüpheli

zayi

KAYIP, YİTİK. ÇOĞULU ZÂYİÂTDIR. YİTİKLER, YOK OLANLAR, KAYBOLANLAR ‘

Zevâid (zevait)

Vakıfta gelirin dağıtılmasından sonra geri kalan

Zeval

Son; bitim; nihayet; yok olma

Zevciyyet

Kocalık,karılık; karı-kocalık; eşlik

zeyil name

Ek yazı, bir belgenin eki ve açıklaması niteliğindeki yazı.

Zımnında

Dolayısıyla; için; olarak

Zımnî

Üstü kapalı; açık olmayan

Zikretmek

Anmak; anılmak; bildirmek; belirtmek

zillyetlik

Sahibi olsun ya da olmasın, bir malı elinde bulunduran veya kullanan kişi.

Zilyet

Bir şeyi fiilen elinde bulunduran kişi; bir şeyde tasarrufta bulunan kişi; elmen

Zilyetlik

Bir şey üzerinde fiili hakimiyet veya bi eşyayı fiili hakimiyet ve kudret alanı içinde bulundurma demektir.

Zinhar

Sakın, asla

Ziyade

Fazla; çok; aşırı

Zuhur

Ortaya çıkma, görünme, belirme, baş gösterme, meydana çıkma.

Zuhur etmek

Ortaya çıkmak; doğmak

Zürriyet

Bireyin neslinden gelenler

Zaman-i rücu

Cayma akçesi, Pismanlik akçesi; Sözlesenlerden birinin sözlesmeden caymasi halinde diger tarafin alikoyma hakkina sahip oldugu miktar

Zuhulen

sehven, yanlışlıkla, hata sonucu

Zarar-ı Has

Genel zarar

Zimmet

Temellük mal edinme. Kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya. Bir kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para. Bir ticaret kuruluşunun borçlarının tümü

Zaruret

Gereklilik, zorunluluk, sıkıntı

Zımni

Açıktan olmayarak, dolaylı anlatım.

Zilyedlik

Bir şey üzerindeki fiili hakimiyet.

zaviye

Köşe, Anlayış, görüş, bakış açısı

Zannetmek

Sanmak, tahmini bilgilere dayalı olan görüşler.

Zina

Zina Bekar Biri İle Veya Evli Biri İle Girilen İlişki.

ZABIT KÂTİBİ

Mahkemelerde duruşma zabıtlarını tutmak ve öteki yazı işlerini yürütmekle görevli adliye memuru.

Zecrî

Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan

zihni kayıt

bir kimsenin bilerek ve isteyerek, asıl iradesiyle uyuşmayan bir beyanda bulunması

Zımnen

Üstü kapalı bir biçimde, dolaylı olarak

Zillet

hor görülme, horlanma, aşağılanma, alçalma.

Zabıt katibi

Adliyelerde, mahkemelerde veya diğer yargı kurumlarında çalışan bir kamu görevlisidir. Temel görevi, duruşma salonunda yapılan konuşmaları ve alınan kararları yazmak, tutanakları düzenlemek, evrakları takip etmek ve diğer yazılı işleri yerine getirmektir.

Zinhâr

Sakın,asla

Zıya

Kaybolma, yok olma, bir şeyin elden çıkması

zecri

Zorlayıcı, zorlayan, yasaklayan

Âhir

Son; sondaki; en son; en sondaki

Âkideyn

Her akitte akdi yapan iki taraf

Âkidîn

Sözleşenler; sözleşme yapanlar

Âkit

Bir işi karşılıklı olarak kararlaştırıp üstlerine alan taraflardan her biri; sözleşme veya mukavele yapan

Âmil

Yapan; etken; etmen; sebep; faktör

Âmir

Emreden; buyuran; bir memurun vazife bakımından büyüğü; bir fiili yapmaya veya yapmamaya zorlayan, buna gücü yeten

Âmm

Genel; umumi; herkese ait

Âmme hükmî şahsiyeti

Kamu tüzel kişiliği

Ânif’ül-beyan

Az önce beyan olunan, bildirilen

Âra

Reyler; oylar

Âri

Boş; çıplak; soyut; arınmış; yüksüz

Âriyet

Ödünç; eğreti; ödünç sözleşmesi

Âtî

Gelecek; gelen (kişi veya şey); gelecek zaman; istikbal

Âzâ

Uzuvlar; üyeler; organlar

Âzâde

Serbest; hür; özgür

Âdab

Edeb’in çoğuludur. Terbiye, güzel ahlak, iyi davranış. Usul, Erkan, Tarz

Âriyeten

Emaneten

Ârif

Anlayışlı, sezgili

Âlude

Bulaşmış, karışmış

Âlikadr

Kıymeti yüksek

Âlicenab

Yüksek ahlaklı

Âlemsümul

Dünya çağında

Âdi Kefalet

Borçlar kanununda esas olan adi kefalet sözleşmeleridir. Adi kefalet sözleşmelerinde esas olan, alacaklının öncelikle esas borçluya takip yapmasıdır. Bu takip sonucunda borcun karşılığı alınamazsa kefile gidilmektedir.

Âlâm

Elemler, kederler, üzüntüler

Îrâd

Gelir; gelir getiren yapı; söyleme, getirme